Sıfır Sayı - Umberto Eco

Sıfır Sayı

Umberto Eco oldukça iyi tanınan, ama, o kadar da çok okunmayan bir yazar ülkemizde. Şubat 2016'da hayata gözlerini yumduğunda yedi romanın yanı sıra tarih, edebiyat vb. konularda onlarca eser bırakmıştı bizlere. Ortaçağ ve göstergebilim konusunda dünyanın sayılı isimlerinden birisi olan Eco ülkemizde Sean Connery'nin oynadığı filme konu olan “Gülün Adı” romanı ile tanındı daha çok. 


Gerçek bir modern çağ klasiği olan Gülün Adı'ndan öte Foucault Sarkacı diye bir kitabı var ünlü yazarın. Okumak ve anlamak için önemli bir zamanınızı feda edeceğiniz, bitirdikten sonra o hazzı bir kere daha yaşamak için her şeyinizi verebilecek olsanız da, benzer bir deneyim yaşamanızın imkansız olduğunu fark edeceğiniz bir kitap. Sıfır Sayı'da da benzer bir şey deneyimlemek istemiş yazar. 

Bilen bilir, Umberto Eco kitapları öyle bir oturuşta okunan kitaplar değil, sıkıcılığından ya da durağanlığından değil ama kesinlikle. Kitap içinde geçen olayların, terimlerin, göndermelerin yani çoğu şeyin derin bir bilgi birikimi gerektirmesi, bir bilgi kaynağına başvurmadan kitapları bitirmeyi hafiften imkansız kılıyor. Yani tabi ki okuyabilirsiniz, ama bu ne bileyim, Wikipedia'sız İnternet'e benzer belki. Yani aradığınız her şeyi İnternet'te bulamadığınız o eski, karanlık günleri düşünün. Neyse ki yıl 2019 ve biz kitaplarda gördüğümüz her türlü şeyi telefonumuzun tek bir tuşuyla kolaylıkla öğreniyoruz bu bilgiye aç ülkede. Evet, bu kitap da verdiğim örneğe bir istisna değil tabi ki. 

Sıfır sayı (Necip G. daha iyi bilir gerçi burayı) gazete ver dergilerin dağıtımdan önce hazırladıkları deneme sayısıymış ekşi sözlüğe göre (orası da kapanırsa artık gazetelerden öğrenebiliriz bilgileri). Temel olarak gazeteciliğe sarmış Eco bu kitapta. İnternet'in emekleme aşamasında olduğu, gazetelerin haber aktarımında hala temel araç olduğu 1992 yılında, kitabın arkasında da belirttiği gibi tam bir gazetecilik dersi veriyor bizlere. Gerçi kitabın araksında kötü gazetecilik diyor ama iyi gazetecilik konusunda bir örnek bulunmadığı için şu an önümüzde, hemen her gazetecinin benzer şeylerle haşır neşir olduğunu düşünüyorum çalışabilmek için. 

Foucoult Sarkacı gibi sonlardan başlıyor kitap ve yetenekli ama “kaybeden” biri olan Commoli'nin iki ayını anlatıyor. Simei diye bir gazeteci, hayırsever bir işadamı tarafında çıkarılacak – aslında hiç bir zaman çıkarılmayacak- Yarın isimli bir gazetenin sorumluluğunu teklif ediyor Commoli'ye. 12 ay için 12 sıfır sayı basılacak. Ve sonunda Commoli bu gazetenin hazırlanma hikayesini içeren bir kitap yazacak. 

Evet, olaylar böyle başlıyor, ilgi çekici karakterler var gazetede ve ilk bölümlerde onlarla birlikte tüm pisliklerini öğreniyoruz işte bu gazetecilik işinin. Aslında o kadar çok manipülasyona maruz kalmışız ki şu ana kadar, çoğunun aslında bildiğimiz şeyler olduğunu görüp seviniyoruz. Neyse ki İnternet var diyoruz, Twitter vb. siteler var da, bize her söylenene inanmıyoruz. 

Aynı Foucoult Sarkacı gibi ortalarına doğru komplo teorileri üzerinden şekillenmeye başlıyor bu kitap da. Milano sokaklarını gezerken, bir anda kendinizi ikinci dünya savaşının sonundan itibaren başlayan bir olaylar zincirinde buluyorsunuz. Mussolini, Gladio, Stay Behind, Vatikan, Aldo Moro Arjantin vb. derken kitap bitiyor ve sonlardaki şu paragraf (#38652964) ile 90'ların İtalya'sı ile aslında fazla bir farkımız olmadığını düşünüyorsunuz.

Foucoult Sarkacı gibi tamlamasını bolca kullandım biliyorum, ama elbette o kadar yoğun değil bu roman, topu topu 176 sayfacık. Ama hakkını vererek okursanız – ben Bagnera sokağında gezdim mesela Google Street View'de- çok güzel bir tecrübe oluyor bu kitap da. Çeviri kötü değil,Umberto Eco'nun kıvrak diline uyum sağlamış. Kitap boyunca bilgi sağanağına tutulmanıza rağmen hiç sıkılmıyorsunuz anlatımdan.

Bazı arkadaşların söylediği gibi Umberto Eco'ya başlamak için iyi bir kitap olabilir kendisinin bu son eseri. Ama en iyisini, en zorlusunu tercih ederseniz her zaman için Foucoult Sarkacı'nı önerebilirim size. İyi okumalar.

Yorumlar