"Bilimkurgu
mu? Hiç anlamam" dedi Kartal. Nerden çıkarmıştı şimdi
sevgilisi böyle bir yarışmayı ki. Ara sıra bir şeyler
karalıyordu, Sinem'in çok beğendiği, ama bilimkurguya hiç
girmemişti. "Yok be kızım " diye devam etti, "Ben
kim, bilimkurgu kim, hem öyle yarışmalarda kazanacaklar bellidir
şimdiden. Hayatını buna adamış insanlar var sonuçta". Ne
kadar ısrar ettiyse de Sinem, kabul ettiremedi. O akşam eve
döndüğünde Kartal da düşündü bu yarışmayı. Bilimkurgu
ilkokulda ana ilgi dalıydı gerçekte. Büyüdükçe çevresinden
alacağı tepkilerden korktuğu için farklı konulara yönelmişti.
Ama içinde bir yerde hala bir şeyler vardı parlayan. O zamanki
kitaplar geldi aklına okuduğu. Kendisi de bir öykü yazsa böyle
bir şey olurdu herhalde. Herhalde Hugo kazananlar kendisi gibi
insanlar değildi. Onların beyinleri daha farklı çalışıyordu
belki, kendisinin olmadığı kadar yaratıcıydılar. Bunları
düşüne düşüne yattı, yorulacaktı ertesi gün, IKEA'ya
gideceklerdi çünkü. Her gezdiklerinde yoruluyordu koskoca
mağazayı. Türkler İsveçliler gibi değil herhalde diye düşünüp
gülümsedi. Öğlene kadar çalıştı sonraki gün. Sinem'i aldı
evinden. Sevmiyordu AVM'leri, ama gitmeden de olmuyordu çeşitli
sosyal anlaşmalar gereği. Bayılıyordu IKEA'ya Sinem. En son
geldiklerinde 6 saat kalmışlardı içerde. Kartal'sa sadece sosisli
sandviç satılan yer ile kestirmelerini seviyordu. Bazen Sinem'e
fark ettirmeden bir yerden girip diğerinden çıkıyorlardı. Sinem
hep anlıyordu sonra ve kızıyordu. Baştan başlıyorlardı gezmeye
sonra. Birkaç mağaza dolaştıktan sonra, her Türk ailesi ve aile
olmaya özenen bireyleri gibi, girdiler mobilya mağazasına. İsveççe
şeyler yazıyordu duvarlarda, altlarında da Türkçesi. Telefondan
çevirmeye çalıştı metni Türkçeye, dil bulunamadı yazıyordu.
Türkçeye uyarlayamıyorlar hiçbir şeyi diye kıllandı Kartal.
Yukarı çıktılar. Sinem her zaman olduğu gibi en ufak ürüne
kadar inceliyordu yine. Kadınları anlayamayacaktı hiçbir zaman.
Başta yanından ayrılmadı. Yarım saat kadar sonra hala girdikleri
alandan ayrılmamışlardı ve standart erkek dikkat dağılma süresi
geçmişti. Tek başına dolaşmaya başladı Sinem'i çekemeyince.
Kısayol tabelasını görünce keyfi yerine geldi. Sonda restoran
kısmında beklerdi olmazsa Sinem'i. Yolun önüne büyük bir
şifonyer gelmişti. Öbür tarafta insanları görebiliyordu. Böyle
bir şey tabi ki engel olmayacaktı Kartal'a. Kimsenin kendine
bakmadığına dikkat ederek itti görünüşünden daha ağır olan
dolabı ve geçti diğer taraf. Bir ürperme hissetti aradan
geçerken, hava akımıdır herhalde diye düşündü. Restoranda bir
masaya geçti oturdu. Sinem'e haber vereyim de meraklanmasın diye
düşündü. Çalmadı telefon. Baktı, hat yoktu. Biraz önce
girmişti daha internete. Küfretti telefon şirketine. İstanbul’un
göbeğinde bile böyleyse köylerde ne yapsınlardı insanlar.
Kalktı, içecek bir şeyler alayım bari diye düşündü. Kasaya
giderken, Araplar yakında iyice işgal edecek burayı da diye
düşünde. Tabelalarda da İngilizce yazmaya başlamışlardı tüm
yemekleri onlar için. Kendi ülkemizde ikinci sınıf vatandaş
olduk diye söylenmişti daha iki gün önce Sinem'e. Unutmayayım da
göstereyim bunları dedi kendi kendine. Kasadaki kadın gereğinden
fazla güzel ve makyajlıydı sanki. Sıcak içecek dedi, anlamadı
kadın, garip bir şey söyledi. Bunlarla uğraşacağız herhalde
şimdi de, Suriyeli herhalde. Resmi gösterdi, kadın anladı kupayı
verdi, parayı kabul etmedi ama. İngilizce galiba bir şey diyordu,
ama "Dollar or Dinar only", garip bir şiveydi ama.
Sinirlendi, bu kadarı da fazlaydı. Kavga etmedi ama, bıraktı
kupayı, ayrıldı kasadan. Sevmezdi sorun çıkaran adam olmayı,
şikayet edecekti çıkarken ilk önce müşteri hizmetlerine, sonra
internetteki bütün şikayet sitelerine. Sıkılmıştı, garipti
her yerde İngilizce ve Arapça şeyler yazıyordu. Girerken öyle
değildi. Telefona yine baktı. Hat vardı, ama Arapça bir şey
yazıyordu üstte altta da ETISALAT diye bir şey yazıyordu, bir
şeyler dönüyordu. Telefon etti Sinem'e hemen, telefonunuz yurtdışı
aramalar kapalı diye bir kayıt çıktı. Kıllanmıştı had
safhada, koşarak ilk girdikleri yere dönmeye çalıştı, o aradan
girdi tekrar, dolap gitmişti. Etrafta farklı insanlar vardı, Arap,
İngiliz tipli ama Türk yoktu hiç. Sinem de yoktu. Telefonunda
haritalara bastı. Bekledi biraz. Dubai'yi gösteriyordu mevkii,
Dubai, IKEA'yı. Allak bullak oldu kafası, anlamsızca koşmaya
başladı mağazada. Sonunda dışarı çıkabildiğinde, sıcak ateş
gibi vurdu yüzüne. Gerçekti, İstanbul'da değildi artık. "Artık
Kansas'da değiliz galiba" sözü geldi aklına nedensizce. Bir
şey yapmalıydı, tekrar girdi mağazaya. Kime anlatacaktı, kime
inandıracaktı kendini. Tekrar girdi aynı yerden değişen bir şey
yoktu, bakmaya başladı etrafa, bir şey aradı. Kısayol işaretlerine
baktı özellikle, şurada da vardı bir tane ondan da geçti, yok
aynıydı herhalde. İlerde bir tane daha gördü, yaklaştı -
önünde benzer bir şifonyer vardı. Tam itecekken birisi bağırdı
arkasında. Baktı güvenlik görevlisi gibi bir adamdı, bir şeyler
söylüyordu Arapça. “I don't understand” dedikten sonra
şifonyeri itmeye devam etti Kartal. Adam dur diye bağırdı,
elinde bir şey vardı. Tabanca mı, şok cihazı mı anlamadı, ama
durmayacaktı Kartal. Bu şansı kullanması lazımdı. Koştu açılan
küçük yerden içeri. Ve geçti öteki tarafa. Değişmişti sanki
etraf, aynıydı da insanlar değişmişti. Uzakdoğuluydu herkes.
Dün akşam çok mu düşünmüştü bilimkurgu hikayelerini?
Uyanamamış mıydı daha? Çimdik olayına girmeyecekti, klişeleri
yıkmasıyla övünürdü hep. Duvara vurdu elini, içeri girdi eli,
etraftaki insanlar ona baktılar, acıdı ama eli. Uzaklaştı oradan
koşarak, şifonyerli kestirmeyi aramaya başladı yine. Hele bir
bulsun Sinem'i gösterecekti bilimkurgu nasıl olurmuş diye.
Karşıdan Dubai’dekiyle aynı kıyafeti giymiş iki güvenlik
görevlisinin geldiğini gördü, biri telsizle konuşuyordu ve ona
bakıyorlardı. Geri döndü ve bakmaya başladı etrafa, bir
kestirmeden geçti ve asansöre bindi hemen. Kapatma düğmesine
bastı. Çok ağır kapanıyordu kapı. İki görevli tam yaklaşırken
kapı kapandı ve aşağıya inmeye başladı asansör. Sırıttı
kendi kendine Kartal, şanslıydı. Asansör alt kata indiğinde kapı
yavaşça açılmaya başladı. İki adamı karşısında gördüğünde,
Kartal IKEA'da olduğunu hatırladı. Ani bir hareketle üstlerine
atladı. Devirdi onları ve aralarından koşarak merdivenleri çıktı.
Niye böyle yapmıştı bilmiyordu, ama kötü bir şeyler
hissediyordu. Etrafa baktı, görünmüyordu şifonyer hiç
geçitlerin önünde. Birinden girdi birinden çıktı. Dolapların
arkasın saklanarak hareket etti. Yine gördü uzakta adamları.
Büyük bir kütüphanenin arkasına saklanırken bir şey içeri
çekti onu. Başka bir kestirmeden geçmiş, farklı bir IKEA'ya
gelmişti sanki. Etrafına baktı, sarışın uzun insanlar
çoğunluktaydı, İsveç’deydi herhalde. Şu güvenlik görevlileri
de öyleydi. Kaçmaya kalktı, arkasından başka biri sprey sıkarak
bayılttı. Uyandığında bir yatağa uzanmıştı, şu HÖVAG
dedikleriydi galiba. Sinem yüzünden ne kadar saçma şey biliyordu?
Ne kadar zaman geçmişti acaba? Sinem merak etmiş miydi onu? Niye
bağlamışlardı kendisini? Kimdi bu adamlar? IKEA niyeydi? Ne
oluyordu allah aşkına kendisine? Böyle düşünürken tam, iki
tane siyah giymiş adam kendisine yaklaştı. Siyah giyen adamlar
gibiydiler aynı. Birden gözlerine inanamadı, bular gerçekten Will
Smith ve Tommy Lee Jones'du. "Merhaba" dedi Tommy ya da
kimse artık. Türkçe konuşuyordu. "Bizler dünyayı dünya
dışı varlıklardan koruyan bir birimin elemanlarıyız".
Metalik bir sesti. Bunun gerçek Tommy Lee Jones olduğunu
düşünmesini beklemiyorlardı herhalde. Bakın diye bağırdı
Kartal, her şeyi yapabilirsiniz ama lütfen alay etmeyin benle. Şu
yaşıma kadar binlerce film/dizi seyrettim. Dün Sinem yüzünden
Senden Önce Ben diye bir saçmalığa bile katlandım, bunun onunla
ilgisi yok gerçi ama ne kadar dayanıklı olduğumu anlarsınız
diye söyledim. Klasik hafıza silme saçmalığına geçmeden önce
gerçekten kim olduğunuzu söyler misiniz? Her filmde öyle oluyor
çünkü. İki adam da boş gözlerle ona bakıyorlardı. Birden
otomatik açılır kapı gibi iki yana doğru kaymaya başladılar.
Garip bir yaratık, daha önce hiç düşünemediği, hayal
edemediği, şeklini tahayyül etmediği bir şey geldi yanına. Hep
uzaylı olur zaten diye aklından geçirdi Kartal. Merhaba ülen (Ege
bölgesinden ses örneklemesi yapmışlar diye düşündü Kartal).
Şimcik biz büüle yönetiyoz idünyayı IKEA'lar vastasıyla
gari.(İngilizce konuşsa daha kolay olur diye düşündü Kartal)
Evet düşünceleri de okuyabiliyoruz biz. Çok gelişmiş bir ırkız
senin de fark edebileceğin gibi (Gelişmek de göreceli diye düşündü
Kartal) Onu da okuduk. Bize normalde İsveçliler diyorsunuz ama biz
(Burada Kartal'ın hiç anlayamadığı bir kelime söyledi) 80 yıl
önce dünyaya indiğimizde ilk önce gerçek İsveç ırkını yok
ederek yerlerine geçtik. Dünyayı inceleyip yok edilip
edilmeyeceğine karar verecektik o zamanlar. İkinci dünya savaşında
olanları yaşayınca sizin kendi kendinizi yönetemeyeceğinize
karar verdik. (Bu uzaylılar da pek bilmiş oluyor hep diye düşündü
Kartal) Biliyorduk her şeyi. O yüzden IKEA'yı kurduk daha savaş
bitmeden. İlk önce çevre ülkeleri sonra tüm dünyayı onlar
üzerinden yönlendirmeye başladık. 16 yılda bir tüm IKEA'larda
sistem kontrolü yapılır, bu kez kontroller esnasında gerekli
önlemler alınmadığı için sen bizim kestirme dediğimiz ara
yolları keşfettin. Bunun sorumlusu olan arkadaş gereken cezayı
aldı. Şimdi sıra sende. Hafızanı normalde bu arkadaşlara
sildiriyorduk, ama bir sorun var sanki. Dünyaya en uygun, dikkat
çekmeyecek ikilinin bu olduğu söylenmişti bana (Çok gelişmiş
ırkmış, şifonyerlerle geçidi kapatmak, Will Smith'i buraya
getirmek, daha ne salaklıklarını göreceğim bakalım diye düşündü
Kartal) Fazla düşünme lütfen, seni atomlarına ayırmak da hala
düşündüğümüz bir seçenek. Şimdi dünyalılar için özel
olarak tasarlanmış bu alete bakarsan dikkatle iki dakika sonra her
şey bitecek. (Başka bir seçeneğim yok herhalde diye düşündü
Kartal) Evet yok. Sakin ol ve derin bir nefes al. Baktı Kartal ve
kafasına bir cisimle vurulduğunu hissetti. Ülen, haden daha bi
moderin dütme yöntemi bülemediniz gari, diye bir ses duydu en son.
Birisi sarsıyordu kendini, açtı gözlerini Sinem'di. Ya, ne kadar
küt bir adam oldun sen, şu canım HÖVAG yatakta uyunur mu mağazada
hiç. Utanıyorum senle geldiğim için buraya Kartal, bir saattir
seni arıyordum burada. Özür dileyerek kalktı. Garip ama her şey
aklındaydı, rüya olarak değil gerçekten yaşadığının
bilincindeydi. İlerde önünde şifonyer olan kestirme geçide baktı
ve güldü. Hadi gidelim dedi Sinem'e. Hadi sevgilim. Herhalde bu
hafıza silme aleti, balık hafızalı Türklere göre yapılmamıştı.
Mağazadan çıkarken Sinem hala konuşuyordu HAMARVIK, HESSENG diye.
Bir hafta sonra akşam Kartal bilgisayarda oyalanırken, Sinem
üzüntüyle yanına geldi. "Duydun mu IKEA Türkiye'den çıkma
kararı almış, neden acaba, nereye gideceğiz biz artık ya"
diye sızlanmaya başladı. Kartal gülümseyerek elini kafasındaki
şişiğe götürdü. "Buluruz bir yer yavrum dedi”. Sonra
bilgisayarda yeni bir metin dosyası açıp yazmaya başladı.
"Bilimkurgu mu? Hiç anlamam".
Yorumlar
Yorum Gönder