Telefon - 1K Haziran Ayı Hikaye Etkinliği



Sapsarı bir sisin içinde yüzüyordu, neden burada olduğuna dair hiç bir fikri yoktu. Nerede olduğunu da bilmiyordu zaten. Sarıdan nefret ederdi, neyse ki normalde bonus olarak gelen kötü koku yoktu şu anda.

Bir sisin içinde nasıl yüzülür ki diye düşünmeye başlamıştı ki Onu gördü, ya da O olduğunu düşündüğü bir silueti, uzaklarda yürüyordu yavaş yavaş. Kendisi yüzerken Onun nasıl yürüdüğüne aldırış bile etmeden kulaçlarını hızlandırdı. Etrafında yüzlerce bulanık figür vardı ama O olduğunu biliyordu yürüyenin. Sarı sis içindeki tek sıcak şey Oydu ilginç olarak.

Hızlandıkça gücünü tükettiğinin farkındaydı, ama ona yaklaştığını bilmek daha da kamçılıyordu kendisini. Yeşil siluet gitgide büyüyordu önünde. Durmuştu sanki, kendisine doğru dönmeye başlamıştı hatta. Delirecekti sevinçten. Tam o anda kısık bir ses duyulmaya başladı arkasında. Bakmadı, Onu görecekti, arkasına bakamazdı şimdi. Ses şiddetini arttırdıkça bulunduğu yerde durması zorlaşıyordu gitgide. Sanki kendisini sese doğru çeken bir güç vardı. O ise hala dönememişti, yüzünü göremiyordu hala, yeşil bir siluetti sadece.

Var gücüyle kulaç atmaya devam etse de ses artık dayanılmaz hale gelmişti. Hadi son bir çaba, lütfen dön artık diye bağırdı içinden. Yeşil siluetin yüzü seçilmeye başlamıştı tam, bir kulaç daha, patlamak üzereydi beyni, arkasına baktı.

Gözlerini açtı, çalan alarmı kapattı. Telefondaki bildirimlere baktı umutsuzca, bir kaç oyun gönderimi, bir iki son dakika haberi, bolca reklam. Başka bir şey yoktu. Bildiği, daha önce kullandığı tüm mesajlaşma programlarını taradı- hiç bir şey yoktu. Yataktan kalktı, kolları ağrıyordu sanki, rüyadandır diye düşündü, gülümsedi kendi kendine. Sonra astı suratını tekrar, buna hakkı olmadığını düşünerek.

Tuvalete girdi, haberlere bakmaya başladı telefonunda. Hala etkisinden kurtulamamıştı o sarı sisin. Ne olabileceğini düşündü, rüya tabirlerini açtı. İnanmasa da hiç bir şeye, bakıyordu yine de burçlara rüya tabirlerine. Sonra da “olur mu öyle şey” diye alay ediyordu hep.

Rüyada sarı görmek manevi duygularını çok yoğun olduğu anlamına geliyormuş, siste yürümek vardı bir de, sorunlar ve zorluklar karşısında mücadele etmekmiş diye düşündü. Yeşil siluete bakmasına gerek olmadığının farkındaydı. Eski mesajlara baktı, gülümsedi ahlaksızca tekrar.

Su ısıtırken saatine baktı, daha vardı servise bayağı, Daha önceyi hatırladı, eski sabahları, o saatlerde ne yaptığını düşündü. Kahvaltı herhalde, Aklına gelmedi bir şey. Rüyasındaki sisi hatırladı yine, sanki benzer bir yoğunluk vardı dünyasında.
E-postalarını kontrol etti kahvaltısını yaparken, sonra da aptallığına küfretti. 3 haftadan beri reklamdan başka bir şey yoktu mesajlarında. Biliyordu bir şey göremeyeceğini ama hala anlamsızca bakıyordu, bir şeyler bekliyordu- göklerden birisinin her şeyin hata olduğunu, hayatın eskiden olduğu gibi devam edeceğini söylemesini belki de. Dışarı baktı gökyüzüne, yağmur başlıyordu.

Şemsiyesini almadan çıktı dışarı, Başlamıştı bile, durağa kadar yavaş yavaş yürüdü. Islak ıslak etrafındaki insanlara baktı, gözlerini kaçırıyordu hepsi kendinden. Kulaklığını takıp dinlemeye başladı çalma listesini. Üç haftadır aynı listeyi dinliyordu. Neyse ki silmemişti hesabından, umarım silmez diye düşündü. O da dinliyor muydu acaba, belki de kendisini düşünüyordu dinlerken. Öyle ya kimi düşünecekti ki, beraber yapmışlardı listeyi. Gece Müzikleri diye bir isim koymuşlardı. Hala durduğuna göre belki onun da içinde hala var olan bir şeyler vardı. Solundaki kadının kendisine kötü kötü baktığını görünce suratındaki aptalca gülümsemeyi fark etti.

Hep aynısını yapıyordu, önce kendisini gaza getiriyordu sonra da daha kötü oluyordu her şey. Gözlerini kapattı kadını görmemek için, O geldi hemen gözünün önüne, rüyasında göremediği gibi değil, en son gördüğü şekilde. Yo, en son gülmüyordu ki giderken. Servis geldi, bindi vakit geçirmeden.
Günaydın deyip oturdu hemen yanı boş olan koltuğa, her sabah aynı insanları görmekten bıkmıştı. Onların da kendisini görmekten bıktığına emindi. Kendisini gördüğü için bıkmayacak tek bir kişi biliyordu, acaba öyle miydi, bıkmamış mıydı gerçekten? Neden ara vermişlerdi öyleyse?

Evet ara verelim demişti, bitirelim dememişti ki hem. İstediği zaman arayabilirdi, O da kendisini arayabilirdi hem, niye aramıyordu peki.? Kitabını açtı, “Olmayı düşlediğiniz yerde tüm benliğinizle olmanız gerekiyor. Bölünmüş bir krallık, düşmanların saldırısına karşı koyamaz. Kafasının içi bölünmüş bir insan, yaşamın yükünü gerektiği gibi kaldıramaz.” Ya ne diyorsun sen Coelho? Attı kitabı yana, sırf onun için almıştı kitabı. O okuyor diye, bir türlü bitirememişti ama. Şimdi belki bitirirse diye düşündü. Ani bir frenle kafası öndeki koltuğa çarptı.
Sinirli bir şekilde şoföre baktı, hiç bir şey yokmuş gibi sürmeye devam ediyordu midibüsü, telefonunu çıkardı, mesaj yazmaya başladı. Durdu, nereye gönderecekti ki? Sildi mesajı, Uyumaya çalıştı ama biraz sonra durdu servis.

Bütün gün bir sürü gereksiz işlerle uğraştı., boş kalmak istemiyordu, telefonuna bakmak istemiyordu. Kafasını serbest bırakmak istemiyordu. Kendini bırakmak istemiyordu o sarı sisin içine. Öğlen olunca herkes çıktı, o kaldı orada. Bilgisayarda bir şeyler yazıyordu hala, ama aklı telefonundaydı. Acaba mesaj var mıydı? Direniyordu ama, ayrılmamak istemiyordu. Kötü olacaktı her şey zaten , ne zaman daha iyiye gittiği görülmüştü ki? Belki bir zamanlar. Olmadı, baktı telefonuna, hiç bir şey yoktu hala.

Öğleden sonra yapmadı bir şey, yazmadı yazıyı da artık. Anlamsızca gezindi internette, hep hayal ettikleri tatili araştırdı tekrar- bir yolcu gemisiyle Akdeniz turuna çıkmayı ne çok istemişti zamanında. Söz verdi kendi kendine gidecekti Onunla ya da onsuz. Onsuz mu, var mıydı öyle bir ihtimal?

Etrafındakilere baktı, sevilen birisi değildi iş yerinde- sevmiyordu kimseyi kendisi de. Evet gerçekten sevmemişti kimseyi, sadece sevdiğini sanmıştı belki. O yüzden değmez ki hiç bir şey. Önemsemeyecekti, karar verdi- hayat böyle şeylere aldırmayacak kadar kısaydı.. Sadece alışkanlık vardı, zamanında sigarayı nasıl bıraktıysa bu alışkanlığı da görmezden gelebilirdi.
Ama gerek yok dedi kendi kendine.

Akşam eve gitmedi hemen, bir bara geçti, yalnızdı her zamanki gibi- arkadaşı yok denecek kadar azdı- O vardı belki gerçekten arkadaş diyebileceği sadece, hep beraber çıkarlardı dışarı. Biraz destek gerekiyor sadece diye düşündü. Hiç boş kalmadı önü o akşam. Sürekli içti düşünmek zorunda kalmamak için. Ara sıra bakıyordu telefonuna, ama O'nun için değil, sadece bakıyordu. Yoksa artık önemsemiyordu, unutmuştu hatta.

Hesabı ödeyip çıktığında saat geceyarısını çoktan geçmişti. Baktı yine telefonuna , bir şey yoktu yine- gerçi son iki saatte kendisi bir şeyler yazdığını hatırlıyordu ama ne olduğunun farkında değildi. Sallana sallana yürümeye başladı evine doğru. Hiç gitmek istemiyordu ama başka bir yer de yoktu döneceği. Gözlerini kapadıkça görüyordu onu. Etrafında dönüyordu dünyasıyla birlikte.

Bir ses duydu sonra, açtı gözünü, kısa boylu birisi bir şeyler söylüyordu, elinde tuttuğu şeyi sallayarak. Hiçbir şey anlamıyordu, Bir şeyler söylemeye çalıştı kendisi de, doğru dürüst bir cümle kuramadı. Adam dokunmaya başladı -şimdi kendisine. İtti adamı, bırak dedi- adam telefonunu aldı elinden, üstünü aramaya başladı. Ver onu dedi, adamın üzerine atlamaya çalıştı, telefonun sesini duydu birden, telefona doğru can havliyle atladı, adam yana çekilince yere düştü. Adam gitmeye çalışırken ayağını tutup çekti. Şimdi yerde boğuşuyorlardı. Telefon iki metre ilerde çalmaya devam ediyordu. Göğsünde bir sıcaklık hissetti önce, sonra adamın koşup uzaklaştığını fark etti.

Telefona doğru sürünmeye başladı yavaş yavaş, hayır kulaç atıyordu sanki. Hala çalıyordu telefon, ama yaklaşamıyordu bir türlü. Soğumaya başlamıştı her yer, yüzüyordu toprağın üstünde, tırnaklarını geçiriyordu yere , çekiyordu kendisini ileri. Sarıydı etrafı rüyasındaki gibi, hadi artık sonuna gelmişti her şeyin. Son bir hamleyle elini uzatıp dokundu telefona. Onun ismi vardı parlayıp duran ekranda. Gülümsedi, kapattı gözlerini.

Yorumlar