Adasını Seven Adam


Adalarla dolu bir yerde yaşıyormuş adam. Daha doğrusu o yerdeki adaların birinde. Dünya mı, başka bir gezegen mi olduğunu bilmiyormuş. Zaten onun zamanındaki insanlar da fazla bir şey bilmiyorlarmış etraf hakkında. Doğa olayları da karmaşık geliyormuş hepsine. Ama bizim adamımıza değil. O, diğerlerinin aksine tek başına yaşıyormuş adasında. Kendini bildi bileli burada yaşıyormuş, diye bir cümle bekler tecrübeli okur burada. Ama pislik yazarların da okuru şaşırtmaktan zevk aldıkları bilinen bir gerçektir. Yedi yıl önce gelmiş adam bu adaya. O zamanlar insanlar sayı saymayı ve denizi -belli bir mesafeye kadar- aşmayı öğrenmişler tabi. Adamımızı diğer insanlardan ayırmak için Adem ismini verelim isterseniz. Sizin ne diyeceğiniz aslında o kadar da önemli değil. Doğal bir şekilde burada kuralları ben koyuyorum. Benim yazım, benim kurallarım- toplumla çatışsalar bile. (Gerçekten benim o kadar özgür olabileceğimi mi sanıyorsunuz böyle bir ülkede, kafama esen ne varsa yazabileceğimi?) Neyse suya sabuna dokunmadan yaşıyormuş Adem yedi yıldır. Kendisini bu adaya iten nedenlere sonra değineceğiz. Şu anda sadece su anı gözlemleyelim ve çeşitli betimlemelerle günü yaşayalım. Adem diğer günlerin aksine, 26 Mart günü (Yani bugün) erkenden uyanmış. O zamanlar gerçi bugünün 26 Mart olduğunu bilen kimse yokmuş. Normalde, Adem, döneminin ileri gelen insanları gibi geç saate kadar uyurmuş. O dönemde herkes kendini bir konuda önde hissettiğinden erken kalkmak toplumda saygı gören bir tutum da değilmiş. Adem elini yüzüne götürerek erkenden uyanmasına sebep olan su damlasına bakmış. Birden -o zaman flashback fazla yaygın bir uygulama olmasa da- sekiz buçuk yıl öncesine gitmiş. Zaman makinesi şimdiki kadar kullanılmıyormuş o zaman da. Ama bu başka bir hikayenin konusu. Belki ilerde pos bıyıklı birisi onu da yazar, biz sekiz buçuk yıl önceye gidip Adem'in neler düşündüğünü görelim derdim, ama başta Carpe Diem'le başladık bir kere. O yüzden, Adem hazır oradayken, ben de ada hakkında biraz bilgi vereyim. Adaya ilk geldiğinde Adem "Abo" kelimesini kullandığı için, bundan sonra ada yerene Abo demek istiyorum ben de. Abo ancak rüyalarınızda görebileceğiniz kadar güzel bir ada. Bir o kadar da küçük. İnsan eli değmemiş demeyi çok isterdim ama Adem yedi yıldır buralarda ve hemen hemen ellemediği hiç bir şey kalmadı. Kadın eli değmemiş denebilir belki, en azından okuyucular arasında bulunan bekar erkeklerin bir çıkarımda bulunabilmeleri için. Evli  bekar derken, o zamanlar evlilik kavramı da henüz ortaya çıkmadığından; Adem Abo'yu sadece kendisine göre düzenlemiş. Para daha bulunmamış dünyanın ya da o gezegenin bu kısımlarında daha. Adem de herhangi bir şey ödememiş Abo için zaten Sadece hak iddia eden üç kişiyi öldürmek zorunda kalmış. O zamanlar insanlar on dörde kadar adam öldürmeyi normal sayarlarmış. Bu sayı kadınlarda on beş, hayvanlarda ise yirmiye kadar çıkarmış. Adem de gayet doğal olarak üç kişiyi de öldürdükten sonra Abo'ya sahip olmuş. Abo'yu anlatacaktık tam, Adem tekrar günümüze döndü. Ya da onun gününe, 26 Mart'a. Yaşadığı bu geri gidiş olayına kendi dilinde bir karşılık bulamamış Adem, flashback kelimesi de çok uygunsuz kaçıyormuş. O da bunu görmezden gelip su damlasına yoğunlaşmış. Daha önce anlattıklarımdan, ademin müstesna birisi olduğunu anlamıştır herhalde sevgili okur. Tecrübeli olanlar ise bu tuzağa düşmeyi reddecekler biliyorum. Ama evet, özel bir adammış Adem. Türünün diğer fertlerinin aksine yağmuru bir doğaüstü güç olarak değil, hayatın akışının bir parçası olarak yorumluyormuş. Aynı zamanda hayvanlarla konuşabiliyormuş. Gerçi Abo'da hiç hayvan yokmuş ama bu yedi senede hayvanlarla konuşmayı tam olarak öğrendiğine eminmiş Adem. Çok küçük yaprak sarmak, çişini oturarak yapmak, Milli ve Dini günlerde sevdiklerini aramak gibi meziyetleri de varmış Adem'in. Doğa olaylarının sebeplerini araştırdığı dönemde yağmurun da neden kaynaklanmış olabileceğine dair bir fikri varmış. Bu yüzden sadece bir kez gülümseme gelmiş dudağına Adem'in. Daha sonra kalkmış, karşısındaki boş yatma yerine bakmış. Cuma'yı hatırlamış birden. Beş yıl önce adasına gelen kadına, sırf Cumali olarak adlandırılan aya tapma ayinlerinden vaz geçemediği için bu adı takmış o zamanlar. Onunla dört yıl kadar beraber yaşadıktan sonra Aboyu terk etmiş Cuma. Ya da bir bilinçsizlik anında kızı suda boğmuş Adem. Orayı net olarak hatırlayamıyor. Ama şu  an her sabah olduğu gibi Cuma'nın yatağına bakıyor ve onu asla affetmeyeceğini düşünüyor. Küfür bile edemiyor. Henüz insanlığın küfür dağarcığı yeterince gelişmemiş çünkü. Varolan on iki kelimenin on biri ise Adem'e zamanında öğretilmemiş. Bir tek piç diyebiliyor, onu da Cuma'ya layık görmüyor. İşte yatma yerine bakıp hüzünlendikten sonra dışarı çıkmış kulübesinden Adem. Yerler çamurmuş, hiç sevmezmiş çamuru. Zaten erken kalkmış o sabah. Yapabileceği bir şey olmadığını anlayınca içeri girip yatmış. Bu sefer Cuma'nın yerini denemiş ama. Sırtına bir şey batınca otları kaldırıp bakmış, bir bezelye tanesi görmüş. Gülümsemiş ve yaklaşık üç yıl dört buçuk ay öncesine gitmiş. Artık meraklı okuyucuları daha fazla bekletmeyelim de, Adem'in Abo'ya gelmesinde etkili olan nedenleri açıklayalım. Adem daha önce sayamayacağı kadar çok insanın olduğu bir yerleşim biriminde yaşıyormuş, Stanköy denen bir adada. Bu adada o kadar çok insan yaşıyormuş ki var olan on yedi kulübeye yeni bir yerleşici kabul etmek için, çeşitli turnuvalar düzenleniyor, yeni gelen yaşayacağı yeri hak etmeye çalışıyormuş.Bu husus yeni doğanlar için de farklı değilmiş. Adem bu yerleşim biriminin, hatta adına Tokat diyelim isterseniz, Tokatın en bilge kişisiymiş. Diğerleri ateşe tapmaya çalışırken, o "Ateş yakmak" diye bir kitap yazmaya başlıyormuş. Gerçi şu ana kadar başladığı hiç bir kitabı bitirememiş Adem, ama ilerde hep bir tamamlayan bulunmuş kitaplarını. Diğerleri ava giderken o avlanılacak yerin isminin "Avlak" olmasına karar veriyor ve bu deyişin kullanılır hale gelmesi için çeşitli kararnameler çıkartıyormuş (O zamanlar doğa kanunları dışında bir kanun üretimi tanrılara şirk koşmak olarak addedildiğinden kanun çıkartmaya cesareti yokmuş Ademin) Bir gün bu kalabalık toplulukta, Tokatta, aslında yalnız olduğunu fark etmiş Adem. Nasıl olduğunu düşünmüş ama bir anlam verememiş kendisi de. İnsan kalabalıklar içinde nasıl yalnız olabilirmiş ki? Tokatın en bilge kişisine bunu sormaya karar vermiş, ama kendisinden daha bilge birisini bulamadığı için hemen vaz geçmiş. Bir gece, kendisi pek inanmasa da, bilgelik tanrısı Wikea'ya danışmaya karar vermiş. Tokat ahalisi tarafından fazla sevilmeyen bir tanrıymış Wikea. Hatta o dönemde kendisine ibadet edilmesi ve tapılmasının yasaklanması için bir kararname çıkartılmış olabileceği söyleniyor. Adem o kısmı net olarak hatırlayamıyor. Gece yarısı saatler tam on ikiyi vurunca, saat kavramını keşfettiği için kendisiyle gurur duymuş Adem ve Wikea'nın gizli sunağına doğru yola çıkmış. Çeşitli badireler atlattıktan sonra (ki bunlara yazmaya başladığı Elif leyli isimli kitabında değinmiştir) Wikea'nın sunağına gitmiş ve sormuş kalabalıktaki yalnızlığının sebebini. Sarı mavi ateşin ardında Wikea'nın bilge yüzü belirmiş. Bilmediğini ama isterse kendine başka bir şey öğreteceğini söylemiş Adem'e. İşte o akşam Adem, orada, Wikea'nın sunağında inançlı birisi olmuş ve çok küçük yaprak sarmayı öğrenmiş. Aynı zamanda, doğuda bir yerde, hiç kimsenin bilmediği bir ada olduğunu da öğrenmiş Adem Wikea'dan. Dönüş yolculuğu da bir o kadar maceralı geçmiş. Fakat bunları yazamamış, çünkü Tokat'a geldiğinde kulübesinin yerel eşraf tarafından yakıldığını anlamış. Eşraf'ın ne olduğunu anlamaya çalışırken insanlar, erkekli kadınlı etrafını çevirmişler ve sorular yöneltmişler. Genel ağırlık Wikea üzerine olunca Adem gerçeği, ona artık bu adada yer olmadığını kavramış. Tokat meydanından insanların kızgın bağırışları arasında çıkmış. Arkada bıraktığı Tokat'a bakmış ve "Beni bir gün arayacaksınız" diye düşünmüş. Bu sırada yerel eşraf ile mülki erkan aralarında güreş turnuvası yapıp yeni bir Bilge kişi bulma çalışmalarına başlamışlar bile. Deniz kıyısına ulaştığında doğuya bakmış Adem, sonra kuzeye bakmış ve Wikea'nın yön duygusunun biraz zayıf olduğunu fark etmiş. Oradaymış işte, kimsenin bilmediği ada. Hemen bir kayık yapmayı düşünmüş. Ama hazır yapılmışı ve başında bekleyen üç kişi varmış. Normalde adaya gitmek için bir an bile beklememiş derdim ama bu üç kişinin birinin kadın olmasın durumu biraz değiştirmiş. Haftalar süren matematik çalışmalarından sonra bekleyenlerin normal öldürme sınırları içinde kaldığını bulan dem, üçünü de elleriyle öldürüp kayığa binmiş ve olaylar gelişmiş. (Buradaki olayları anlattığı kitabı, kayığının adını verdiği Odyessus ve ben, ne yazık  ki yine tamamlanamamıştır) Adem arkasında kaplanıyla birlikte bir adaya çıkmış ve Adem o meşhur kelimeyi söylemiş. Sonradan perşembe ismini vereceği kaplanını o akşam yemiş (O zamanlar kaplan da büyükbaş hayvan olarak geçiyordu) ve cumanın gelişi perşembeden belli olmuş bir kelime oyunu yapmak gerekirse. Adem bugüne dönmüş ve öğlen yemeğine bile başlamış biz geçmişteyken. Adem'in kahvaltı kelimesini bilmemesine büyük bir mesele olarak bakmamak gerekir, çünkü o aslında bilge bir adam olsa da insan ancak çağı kadar bilgedir ve Ademin çağının da uzay çağı olduğu fazla söylenemez. En azından o dönemde kimsenin bezelyenin kahvaltıda yenebileceğini düşünmemesi için bir neden yok. Neyse dedi bu arada kendini üçüncü tekil şahıs gibi göstermeyi çok seven deneyimsiz ama bir o kadar da beceriksiz yazar. Bir ada hikayesi olarak başladığı bu yazıyı da, uzattıkça uzatmış ve bitmesi imkansız hale getirmişti her şeyde olduğu gibi. O zaman çok eski bir yönteme başvurayım diye düşündü haliyle. Adem de bir zamanlar başladığı, ama bitiremediği Denemelerin isimli kitabında böyle bir tavsiyede bulunmuştu genç yazarlara. Ne demişti " Bir hikayeyi bitiremiyorsanız devamı varmış gibi yapın. Ateşi sıcak tutun. O ateş okuyucuyu saracaktır. Arkası gelmese bile yazarın saçmaladığını fark etmeyecektir saf okuyucu" Ben öyle yapmayacağım tabi. Sonuçta saygım var sizlere. Ama Adem'in öğle yemeğinden sonra neler yaptığını diğer bölümlere bırakmayı uygun görüyorum. Sonuçta bir yazarın her şeyi okuyucusudur. Onlarsız olmaz hiç bir şey. Nice mutlu adalara sevgili okur.

Yorumlar