52

Bir yerde okumuştum (Herkes biliyor nerede olduğunu aslında), hayatın anlamı 42'ymiş. Değil bence, jokersiz bir 52 daha çok uyuyor hayatımıza. Game Of Life dahil hayatı daha fazla yansıtan bir oyun var mıdır acaba? Şimdi ne saçmalıyor bu gereksiz diyebilirsiniz. Bana papaz mı diyorsun bre labut da diyebilirsiniz. Ama sonuçta blogun adı Saçmanın Bağladıkları ve ben burada, Türkiye'deki saçma insanlar büyükelçiliğinde (1), kendi topraklarımda istediğim saçmalığı yapmakta özgürüm. Şimdi başta 52 dediğim için 54-78 vb. sayılı tarot destelerine giremeyeceğim. Olsa iyi olurdu, yaşam ölüm şeytan kılıçlar filan hem yazıyı uzattıkça uzatır hem de bağlama yetisine sahip olurdum. Şimdi elimde sayılar, 4 yaşlı adam, metresleri ve oğulları var. Hayatı bunlarla açıklamak zor olacak diye düşünebilirsiniz. Hatta joker yoksa başarısızlık kesindir sizce. Joker, her dönemde en sevilen karakter sonuçta, ne kadar fitne fesat olsa da. Onu bile feda ettim, aptal bir sayı uyumu adına. Olsun (2). Günümüzde kimse soytarılara aldırış etmiyor eskiden olduğu gibi, krallığı yöneten onlar olsa bile. Şimdi buralarda bir çocukluk flashback'i hikayeye bir parça derinlik katabilir. O yüzden arkanıza bakmanızı istiyorum, uyuyarak bakın ama. O desteyle ilk kez ne zaman tanıştığını hatırlayan var mı benden başka? Bu sorular; sadece monoloğumun monotonluğunu gidermek adına yapılan başarısız çabalar olduğundan, cevabınızı yok olarak değerlendiriyorum. Ben ilkokuldan önce almıştım galiba elime o sihirli kart güruhunu (Havaya sokmak lazım sizi) O zamandan beri bir çok oyunu, gerek babamdan, gerekse kitaplardan öğrendim. Tabi büyüyünce arkadaşların da katkısı olmuş olabilir. Ama benim oyun kağıtlarından uydurduğum şeyler daha fazla yer kaplar (3) hayatımda. Ben de her hayal gücü sahibi, ama sosyal yönü gelişmemiş (Bu aralar introvert demek daha gözde herhalde) çocuk gibi binlerce şey uydurmaya meyilliydim. Kim Kimdir ansiklopedisindeki ünlüleri puanlama gibi absürt şeyleri bir kenara bırakırsak, oyun kağıtlarıyla da baya saçma şeylere girmiştim Bazen puanlamada kullansam da bu 52 bölümlük hayat kitabını  (4), çoğunlukla farklı karakterlere dönüştürüyordum gibi hatırlıyorum. Herhalde kral kraliçe ve oğlundan ziyade, yaşlı kral, kızı ve işte prens gibi bir şey olarak düşünmüşümdür 52'yi. As da işte koruyucu ya da şovalye gibi bir şeydi herhalde. O zamandan beri maçayı daha çok severim. Daha delikanlı gelirdi bana. Sineğin valesini de (artık kim o ismi bulmuşsa) Türkiye'de  fazla seven çocuk bulunmaz (5). Karo biraz şişman gibiydi galiba. Kupa da efemine belki (Ya da şimdi çocukluğumu kullanarak homofobimi gizliyorum) Kendim maça olmama rağmen hiç maça kızını sevmezdim. Kupa kızı en güzeliydi, bir dönem karo kızına da hasta olmuşluğum vardı gibi geliyor. Böyle sapık şeyleri bırakırsak, nedir 52'nin gizemi. Piramitlerin boyu ile taban köşegenin çarpımın  dünyanın aya olan uzaklığının  küp köküne bölümünün  52'nin 0.52'nci üssü olduğunu biliyor musunuz (6)? Bilemezsiniz , çünkü sadece burada okuyabileceğiniz bu bilgi sizin için el değmeden özel olarak üretilmiş, en hijyenik koşullarda saklanmış ve akşam üstleri size yutturulmaya çalışılmaktadır. Ama, en nefret ettiğiniz insan türünün bile; mesela Kupa papazı ya da maça valesi gelince belki sizin kadar sevindiğini görmeniz -tüm insanların eninde sonunda aynı tornadan çıktığına inanılması açısından- paha biçilemez bir deneyimdir. İskambil kağıtlarının kendilerine göre bir adaletleri vardır diye ahkam kesmeye başlıyorum (7), başka türlü bir yere bağlayabileceğim yok çünkü. Destenin hemen hemen en kötü kağıdına güzel ikili boşuna denmemiştir diyerek uzaklarda uyuyan okuyucuyu da tüm sıcaklığımla etkim altına alıyorum sanki Oruç Aruoba gibi. Almasına alıyorum da bir yazıya, hatta böyle didaktik olmaya hevesli ama beceriksiz bir yazıya, 3 ay gibi bir süre ara verip tekrar başlamak hiç de kolay değil. Gerek iskambil oyunları, gerek sihirbazlık numaraları (Her şeyden bahsedecek halim yok herhalde), gerekse hayal gücünün yarattığı her türlü ortama uyum sağlayabilmesi  (8) açısından hepimizin bir parçası olmuştur 42'den farklı olarak 52. Kupa kraliçesinden de kim korkacak ki derken, sabaha karşı kupa ordusundan kaçarken ter içinde uyananını mı istersiniz? Tüm parasını 21'de kaybedip intihar edenini mi? Yoksa eski bir Western'deki gibi koluna kağıt saklamaya çalışan çocuğu mu? Maverick'in en sevilen Western'lerden biri olmasının kağıtlarla bir ilgisi var mıdır acaba? Peki matematiğe  bu kadar uzak olan bu ülkede (9), kahvelerde her gün bu kadar çok hesaplama yapılabileceğini hangi hayat gerçeğine bağlamalıyız? Bu ve buna benzer sorular History Channel'da bir programda olsa, elbette ki "Vay be" kelimeleri istemsiz olarak dökülür ağzınızdan. Ama burası sadece Saçmanın Bağladıkları ve ben sadece şu yazıyı kazasızca bitirmeye çalışan birisiyim. 52  kağıt bize hayatımızı anlatıyor evet. Çılgın Sekizliyi Pis Yediliye dönüştürecek kadar kötü niyetli insanlar da olsak, hiçbirimiz güzel bir oyuna hayır demeyiz artık eminim (10) O zaman hadi bir kağıt da sen çek. (Oldu galiba, yeterince sempatik göründüm orada birisi varsa)

NOTLAR/REFERANSLAR

(1) Bu yazı yazılırken hiçbir iskambil destesine zarar verilmemiştir.
(2) 1874 yılının Şubat ayına ait "Scientific Journeys of 21st Century Nobleman" dergisinde yazılanlara göre, bu pasajın (Pasaj olarak geçiyor evet) herhangi bir edebi değeri olmadığı gibi, gerçekle uzaktan yakından bir alakası yoktur.
(3) İskambil kağıtlarının ilk olarak uzakdoğuda kullanıldığı bilgisini de yazabilirdim . ama Wikipedia kapalı olduğundan bakamadım.
(5) İskambil Kağıtları size düzgün sayı saymayı da öğretebilir. Bunu da yazsaydım keşke
(6) Analitik Aklın Sınırları. 1973. Konninsberg
(7) Buraları okuyan var mı gerçekten
(8) Bu sene de iyi sıcak yaptı
(9) Frencesco D'halier Osbourne, Loneliness of The Long Distance Runner. NWOBHM, 1988
(10) Bu yazının hazırlanmasında bana yardım eden tüm oyun kağıtlarına buradan teşekkürü bir borç bilirim. Siz olmasaydınız başaramazdım.  

Yorumlar