GÜNÜMÜZ
Sen
benim evimsin demişti aradığında S. En huzur bulduğum yerim. Ben
evde huzur bulan birisi değilim. Dışarı çıkmayı severim. Öyle
doğa yürüyüşü filan değil ama. Özellikle insanların içinde
yürümeyi. Mamağın duman kokulu sokaklarında, ya da Ulustaki o
insan güruhunda. Oralar rahatlatıyor beynimi. Acelem yokmuş gibi
yavaşça yürüyorum. İnsanlar kıllanıyorlar bana haliyle
suratlarına bakınca gülerek. Bir kere gözaltında dayak bile
yedim, milletvekilinin oğluymuş herhalde incelediğim. Evde dört
duvar arasında sıkılıyorum ama genelde, bir şey yazmıyorsam. Şu
anda olduğu gibi birilerini beklemek daha çok bunaltıyor beni. Bir
zamanlar bir hayalim vardı benim de herkes gibi. Mezar kazıcı
olmak istiyordum ben. Öyle son görevi yerine
getirmek için filan değil. Bir kere yapmıştım da hem .
Westernlerdeki gibi kendi mezarımı kazdırmışlardı hatta. Sonra
bir yolunu bulup kurtuldum gerçi. Ama hayatımda bir daha hiçbir
zaman o huzuru yaşamadım. Mezar kazmanın huzurunu. Kendi mezarım
olmasının etkisi vardır galiba biraz, her şeyin birazdan sona ereceğini bilmenin rahatlığı. Ama sonra bir iki defa daha denedim,
benzer rahatlama hissi yine oluştu. Kokusu da güzel mezarlıkların.
Mezar kazıcılığından sonra ikinci favori mesleğim, ayakkabı
mağazasında servis elemanı olmak değildi tabi. IKEA'daki sosisli
sandviç standında kasiyer olmak daha faydalı bir şey bence.
Oradan bir şeyler alan bir tane bile mutsuz insan görmedim şimdiye
kadar. Etraftaki insanların verdiği enerji yeter sadece mutlu yaşamana. Olmuyor ama her zaman işte. Belki yeni halinde bu
dünyanın, benzer meslekler olabilir ve ben de rahata erebilirim.
Ben ne dedim peki kıza o laftan sonra. “İyi” Aptalım çünkü.
Başka birisi olsa belki üç saat konuşabilirdim bunun üzerine. Ama
ona diyemedim başka bir şey. İyi miydi gerçekten bu onu bile
bilmiyorum. Bunca sorun varken peki ben niye onu düşünüyordum
ki. Bencil insanoğlu gerçekten. Çok az gerçek kahraman var dünyada ve
onlardan biri kesinlikle ben değilim. Çoğunlukla korkan insan
güruhuna katıldım hayatım boyunca. Konuşamadım suya sabuna
dokunan konularda hiç açıkça ve göğsümü gererek. O insanlardan
biri mesela, kahraman diye nitelendirilen, hapisteyken ölme pahasına
gerçekleri söyleyince bile saklandım ben. Hak etmediğim bir şey
yaşıyorum burada da sırf yazarın teki böyle uygun görmüş diye
herhalde. Bu yazarı bazıları tanrı diye adlandırıyor, bazıları
ise özgür irade. Bir şeylerin iradesi var burada evet ama benim
değil, eminim ona. Stranger Than Fiction diye bir film vardı,
ikinci defa düşünmeye iten bazı insanları. Hepimizin şu anda
başka birisi tarafından yazılan bir kitapta olma olasılığımız
yok mu gerçekten. Ve sen benim yazarım, tanrım ya da her neysen,
oradaysan bu dediğimi bir kere daha düşünsen iyi edersin. Bir
gün senin yazarın da seni öldürmeye karar verebilir. Seni
söyleyen şarkılar belki daha karanlık biter bir gün. Büyük
kötü kurt domuzlardan sonra senin evine üfleyip başına yıkabilir
ve ben nihayet huzur bulduğum yeni dünyamda, yeni mesleğimde
mezarını kazan olabilirim hiç bir şey bilmeden. Ya da benim
anlattığım bir masaldaki (ben masallar anlatırım, hala bilmeyen
varsa beni dinleyenlerin arasında) bir prenses ruhunu şeytana satıp
beni sonsuza kadar evde kalmakla lanetleyebilir. O zaman benim de
kalem olur evim her erkekte olduğu gibi. Kılıçtan keskin ,
kağıttan ince hem de. Belki o zaman ben de o kahramanlar gibi
korkmadan konuşabilir, her isteğimi söyleyebilirim, hiçbir şeyi
düşünmeden. Belki o zaman diğer insanlara yaptığım gibi değil
içimden geçen gerçek şeyleri de söyleyebilirim S.'ye. Hala da
ismini söylemedi bana kız. Acayip birisi aslında. Belki de benim
yazarım, bu dünyanın yazarı, her şeyi bilen insan geçen gün
IKEA'da sosisli aldığım çocuktur. Ya da şu bardan çıkarken
çarptığım o güzel yabancı kız.
Yorumlar
Yorum Gönder