GÜNÜMÜZ
Şanlı görmesin diye hemen
uzaklaştım diye hatırlıyorum. İnsanların yanında bir şey
yapamam ki ben. En azından beni bilmeyen, sevmeyen insanların.
Böyleyim ben. Biriyle ya çok yakın, aşırı yılışık olurum.
Ya da sahte. En sevdiğim yanım en sahte yanım demek isterdim ama
Nihan'a karşı sahte olamıyorum ben. Sadece diğer insanlara karşı.
Zarfta sadece bir kart vardı. ASPAVA Pide ve Kebap Evi yazıyordu
üstünde. Adres yoktu. Sadece kartın etrafına serpiştirilmiş
Pide, Lahmacun, Adana Urfa kebap resimleri filan. Niye sarı
yapıyorlar ki bu kebapçıların kartlarını.Biraz daha özgün
düşünemiyoruz biz hiç. adres , telefon bile koymamışlar. Sadece
Allah Sıhhat Para Afiyet Versin Amin yazıyor. Baya var diye
biliyorum Türkiye'de bunlardan ama bizim burda yok . Nerden çıktı
ki bu zarf şimdi. Nihan nerede? Urfa kebap mı mı önce bulunmuş, Adana mı? Ne
çok soru var bu dünyada cevaplanması gereken. Pireneleri ilk
duyduğumda , piranhalar gelmişti aklıma. Tabi orda hamsi
olmadığından, hamsi dağa çıkmış diye bir şey yoktu. Burda
var mı onu da bilmiyorum ki. Karadenizde vardır belki, hamsi daha
küsmüş, kıyıya paralel yüzmüş diye bir şey. Garip adamlar bu
karadenizliler. Yani , dur şimdi aklıma geldi. Karadeniz Pide Sarayları Federasyonu ile ASPAVAlar arasında bir çatışma çıkmış olabilir mi? Komplo
defterime bunu da yazayı, ilerde faydalı olabilir.
"Peki ama Nihan nerde, bu kartla
arasında ne gibi bir ilişki var" diye düşündüğümü
hatırlıyorum o an. Ama bilmiyordum ASPAVA ekibini o zaman. Değişik
teoriler o kadar korkutmuyordu beni. Zevk alıyordum insanlara
anlatmaktan kendimi, sevdiklerime ama. Teşekkür ediyordum bunun
gerekli olduğunu da bilerek . Artık teşekkür diye bir şey
kalmadı. O zamanlar avlanmaya çıkan kadınlar vardı AVM'de.
Bildiğimiz dünyanın sona ereceğinin farkındalarmış gibi Dido
dinleyerek avlıyorlardı kurbanlarını. Zor kurtulmıştum
birisinin elinden . Nalan hanımdı heralde adı. Nanha diyeyim de
Samsa gibi çağrışımlar yapsın. Nihanı bulamayışımın,
ASPAVA'nın gözüme sokulmasına rağmen tehlikenin farkında
olmayışımın ve değişimin başlangıcının ertesi günüydü
galiba. Ayakkabı arar gibi yapıyordu. Belki de arıyordu
bilmiyorum. Bayağı güzel kokuyordu, anlamam fazla parfümlerden. Şıktı,
güzeldi, bana bakmıştı. Benim aklım Nihan'daydı ama.
Bir şeyler
olduğunu sezmişmiydim bilmiyorum ama normalde olmayan bir şey
hissediyordum. Bir boşluk sanki. İnsanın içindeki boşluklar baya
fazla var aslında düşünürsek. Boşluğıma geldi lafını bir
insan her zaman söyleyebilir, kavga ederken, soru cevaplarken,
sevişirken ya da yemek yerken. Geniş ya da dar açıdan bakmak
farketmez, hayatımız boş gerçekten de. Doldurmak için ne lazım
bilmiyorum. ama birilerini arıyorum ben hep. Onlarla beraber
puzzlevari dolduruyoruz diye düşünüyorum kendimizi. Ama hep kaçırıyorum.
O zaman Nihan da gitti sanmıştım. Ama şimdi bulunca
bırakmayacağım onu. Ondaki boşlukları doldurmak için elimden
geldiği kadar çalışacağım ve evet bu sululuğu komedi olarak
addeden bir yerli film değil. Kaçıracağımız bir cuma namazı da
yok. Her gün bayram agnostiklere. Nalan da gitti olmayınca tabi.
Şimdi tek çare beklemek, en sevmediğim. Bu cesur yeni dünyada
başka bir şey yapamıyoruz çünkü.
Yorumlar
Yorum Gönder