Bilinmeyen Bir Şey - Bölüm 7



GÜNÜMÜZ

   Uyuyan güzeller sadece masallarda olur demiştim o gece Nihan'a. O da inanmıştı bana sanki hiç film seyretmemiş gibi. Son zamanlarda her dediğime inanıyordu bu kız. Bir insandan sıkıldığımızı ya da onun bizden sıkıldığını nasıl anlarsınız. Bunun için az ama birbirine yakın ağaçları olan bir koru, 320 hastane serum lastiği (artık kaldı mı bu serum şeylerinden bilmiyorum ama), Bir adet ortopedik olmayan yatak ( Ne kadar ucuz olursa o kadar iyi), Bir alez, 1-3 adet güçlü erkek (Çok maskulin oldu bu, insan diyeyim) ve son olarak da durum tespiti yapılması talep edilen kişi gerekir. Koruda birbirine yakın iki ağaç tespit edilir. Bunların arasına daha önce birbirlerine bağlayarak iki tane uzun halat oluşturduğumuz serum lastikleri bağlanır. Arasına üzerine alez geçirilmiş yatak konulur. Bir iki ya da üç güçlü insan tarafından durum değerlendirilmesi yapılacak kişi yatağın üstüne getirilir ve kıpırdarsa dayak yiyeceği konusunda ikna edilir. Sonra aynı şahıslar tarafından (Tercihen ikisi - kalanının korkutma görevinde bulunması deneyin salahiyeti açısından önemlidir) anılan denek üstündeyken yatak olabildiğince geriye doğru çekilir ve Vatan marşı söylenir. Marşın tamamlanması ile birlikte yatak bırakılır. Uçan şahıs size küfürler savuruyora anlayın ki sizden sıkılmıştır. Yok sadece Gordon diye isminizi söyleyip bağırıyorsa size karşı bir şeyler vardır hala . Sizin sıkılıp sıkılmadığınız nasıl anlaşılır peki. Eğer bu deneyi uygulayacak duruma gelmişseniz zaten bunu sormanıza gerek yoktur. Peki benim niye aklıma geldi bu. Değil mi ki bu Nihan zeki çevik ahlaklı ve tatlı. Hem uygulayamam ki ben bunu ona, Ankara'nın neresinde öyle ağaç bulacağım bir de. Hem yok ki ortada. Tahminen ASPAVA teröristlerinin elinde. O zaman saftım daha. Soğuk savaşın sadece tavuk insanlar arasında olduğunu sanıyordum . Oysa ki ASPAVA zinciri çok daha tehlikeliymiş. Tüm dünyadaki ASPAVA'lar Marmara adasındaki bir üs'ten yönetiliyormuş. Tek amaçları dünya üzerindeki son fast food restoranı kalıncaya kadar  savaşmak ve restorana hakim olmakmış. Diye düşünüyordum ki siyah gözlüklü adamları görünce olayın bambaşka olduğunu anladım. Değişiyordu daha o zaman dünya, o sabahki kırmızı güneşten de bir şeyler çözmeliydim zaten. O sabah için vicdan azabı çekiyor muyum , galiba biraz. İşe gittiğimde Sanlı'nın aptal azarlamalarını dinlemek yerine biraz daha erken gitseydim KFC'ye belki Nihan burda olacaktı şimdi. 17 gün sonra nihayet göreceğim onu. Ama ne karşılığında, değer mi gerçekten. Ben istiyor muyum onu gerçekten. Yoksa başaramadığım bir şeyi düzeltmek için mi sadece. İnsanların çoğu severek mi evlenir, yoksa bir şeye mecbur oldukları için mi. Bunun gibi bir soru. Gerçi günümüzde boşanmalar arttı baya, ama bunu başarabilen insan sayısı - özellikle bizim buralarda- çok az. İnsan yenildiğini kabul etmek istemiyor hayata. Bir yola giriyor, bir şeyler üretiyor. Hatta bir zamanlar sevginin de olduğu evlilikler vardır herhalde. İnkar etmiyorum onu da. Ama sonunda alışkanlıktan başka ne kalıyor ki insana. Herkes hayat karşısında yenilmiş oluyor evet. Kendini bir şey sanan insanlar da. Rutinden başka bir şey olmuyor hiç. Heyecan yaşayamadıktan sonra nedir oysa hayat. Her güne yeniden başlayamadıktan sonra. İyi evlilikler var, insanların kendilerini kandırdığı. Normal evlilikler var insanların birbirlerini kandırdığı. Ve kötü evlilikler var, insanların savaşmaktan vaz geçtiği. Çözüm boşanmak mı- bilmiyorum- bağlamıyor zaten. Ama bir şeyi başaramadığını kabul etmek zor insan için. Ben de telafi etmem lazım hatamı. Şimdi artık pişman olmak istemiyorum. Ben hiç pişman olmadım deyip dolaştım yıllarca. Ama pişman olunmayan bir an bile yoksa insanın ömründe yaşamasına gerek yok belki de. Saçmalıyorum yine. Ben bile kabul ettiysem bunu,  Sanlı'ya da hak vermek gerekir belki.  Neyse dönüşüm başlıyor yavaş yavaş. Gelirler heralde birazdan ASPAVA şahitleri.

Yorumlar