Bilinmeyen Bir Şey - Bölüm 22

12 GÜN ÖNCE

   
     Türkiye hakkında binlerce kitap okumuş , film seyretmişti . Ama Esenboğa havaalanına indiğinde herşey değişmişti. Farklı bir ülkeydi burası gerçekten, ABD ile alakası yoktu. Yok, mağaza kıyafetler filan değil , farklılık hissi vardı. insanların yüzleri farklıydı en başta. Amerikada genelde yabancıların tekelinde olan taksicilik burda gözde bir meslekti mesela. Kendisi binmeyeceğini anlatana kadar iki taksi şöförü birbirine girmiş, cengiz han bıyıklı olan diğerini bıçaklamıştı kaşla göz arasında. Albertin üzerine de yürümeye bağlamıştı ki Samuel yardımına yetişip bir kafa darbesiyle uzaklaştırdı. 

   Geç kalsa da laf etmedi Samuel'e. Samet - alışması lazımdı heralde. "Neerde " diye sordu. Cevabını almadan bagajda iki bülküm yatan adamı gördü. Salaktı bu Samuel, Fiat Doblo araçta bagajın göründüğünü düşünmemişti bile. Umarıım kimse farketmemiştir diye düşündü. Gerçi arkadaki yazılardan görülmeyebilirdi. "İstanbulun boğazında değil Ankaranın ayazında sevdik""Azrail bile ayağıma gelecekse, sen neyin tribindesin.""Kasko yok muska var ", "Gökte yıldız olsam ilk sana kayardım" Ne kadar acaip bir adamdı bu Samet. nasıl görüyordu hem arkayı. Neyse kamuflaj heralde diye düşünmeyi tercih etti. Uygun bir yer var mı diye sordu. Tahmin ettiği gibi evine gideceklerdi Sametin Sincan'daki. Yolda giderken etrafa baktı, yollar güzeldi, duble yol önemli diye düşündü. Bizde böylesi yok, işte görmek istediğim seviye. Trump gelirse hayırlısıyla bizim oralar da böyle olacak. Hep yeşil görmekten sıkılmıştı zaten Alaskadan gelirken, buradaki beton cennetine de hayran hayran baktı. 

   Yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra Samet onu önce Harikalar Diyarı denilen bir yere getirdi. Saçmalıyordu bu adam iyice, ama şevkini kırmak da istemiyordu. İstemeye istemeye gezdi. Ama Pamuk Prenses heykelinin arkasına geçip müstehcen fotoğraf çektirmek isteyince artık dayanamadı Albert Jong. Bağırış çağırış evine gittiler Samet'in. 

   Ayılmaya başlamıştı Gordon denen adam. Kimdi bu adam. Dün baya araştırmıştı, ama fazla bir şey yoktu. CIA kadar kaynak ayırmıyordu onlara devlet. İşte bir iki bankadan aldıkları bilgilerle, annesinin kızlık soyadının silman olduğunu öğrenebilmişti sadece. Bir de erkek ve müslüman olduğunu. Gerçek adını bile bulamamışlardı. Gerçi Ankara belediye başkanının ismini de tam bulamamışlardı zamanında. İ'yi 15 yıl boyunca İbocan sanmışlardı. Fotoğrafı da ancak Samet baygın halinin resmini çekince elde edebilmişlerdi. İlerde NDHA'nın başına geçince her şey düzelecek diye düşündü Albert. Gözlerini araladı Gordon.

    "İyi günler bay Freeman, ya da her neyse adınız. Size verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü özür dileriz. Bazı çalışanlarımız gereğinden fazla istekli olabiliyor. Ben ismini vermek istemediğim bir kuruluştan geliyorum. Mükemmel Türkçemden anlayamasanız da ben türk değilim. Ama ülkemizde türkiyede bir şeylerin olduğunun farkındayız. Bu şeylerin göbeğinde de siz varsınız gibi geliyor bana. Lütfen açıklar mısınız? Neden siz." Anlamamış gibi bakıyordu. Samet'e döndü bir de sen söyle dediklerimi dedi. "Ben bir şey anlamadım ki efendim" lafını duyunca ingilizce tekrar etti sözlerini. Samet çevirmeye başlamadan Gordon konuştu. Neyse ki ingilizceden türkçeden olduğundan daha fazla anlıyor diye düşündü Albert. 

    "Bilmiyorum, sadece bana verilen talimatlar var. Onları uyguluyorum şimdilik. İşte en son BGM'ye gidip bir zarf almam söylendi." "Evet biliyoruz" dedi Albert bıyık altından gülerek. Fırsatı geldiğinde gövde gösterisi yapmayı çok severdi. "Senin hakkında da her şeyi biliyoruz. annenin kızlık soyadı silman mesela. Ona göre bize yalan söylemeye çalışma." " Silman ne bilmiyorum gerçi, ama CIA'e yalan söylemek gibi bir niyetim yok. Gerçekten iki günden beri şiirin anlamını çözmeye çalışıyordum. Sanırım anladım ama. " Kahrolası istihbarat birimi bir kere işe yarasa ne olurdu sanki. Yine çuvallamışlardı. CIA yapmazdı böyle şeyler. Herkes CIA'le karıştırıyordu zaten. Bir kere olsun açığa çıkmak korkusuzca NDHA demek istiyordu bu çok bilmişlere. Ama olmazdı. "Biz de bazı şeyleri çözdük sanırım, heralde dünyanın derinliklerine kadar inilmesi gerekiyor, yedinci patojeni bulmak için. Yedinci oda cehennemin yedinci katını işaret ediyor heralde. İlahi Komedya hesabı" Böyle işte, keyfi yine yerine gelmişti. Etkilerdi insanları engin kültürüyle,

     "Yo, tamamen farklı bir şey her şey. Bu şiir sadece şaşırtmaca. ASPAVA ile ilgii burda herşey. Sanırım o telefondaki adam dünya ile ilgili şeyi yaparken arada biraz da kar etmek istedi ve beni geliştireceği yeni lahmacun için en acı baharatı aramakla görevlendirdi. Yedinci patojen de bu olsa gerek. Yeşil cüce de ASPAVA'nın ambleminde var zaten, işe sarı yeşil ceket giymiş cüce. Yedinci oda da bunu nerede bulacağıma dair ipucu sadece. İşte multitasking olayı çok oluyor ne yazık ki türkiyede." Çok saçma gelmişti, oysa dünya , ankara, amerika, türkiye, NDHA, hepsi karıştı kafasında. Doğru olabilr miydi " Peki sayısız ceset , kayıp cennet, j'li kelimeler.

   " İşte adam gizem seviyor sadece biraz heralde. Arkadaş başını kırmadan önce uğramıştım tam baharatçıya, Ankaranın yedinci harikası adı, Cennet Patatesi diye bir şey sadece orda varmış ankarada, aşırı acı bir şey. Götürecektim tam , sizin bu yarma geldi. J'de siz olabilirsiniz, japon musunuz aslen?" "Düzgün konuş, dağıtırım Allahıma" " Sakin ol Samuel" kahretsin " Samet" Böyle olamazdı. Bitemezdi böyle. Bir şeyler olmak zorundaydı. Ya da fazlaydı kendisi bu ülke için. Yeni bir başlangıç, yeni bir ülke, yeni bir örgüt. Binlerce şey geçti o an kafasından. Adam doğru söylüyordu. Anlardı böyle şeyleri.

    "Ben gidiyorum Samet, sen geliyor musun Amerikaya" dedi. Gözlerine baktığında gelemeyeceğini anladı. "Peki bırak adamı gitsin işine, sen de artık rapor vermeyi bırak , yeni bir hayat yaşa. İyi günler size de Gordon, umarım istediğinize kavuşursuunuz yakın zamanda." Evden çıktı. Gördüğü ilk taksi ile havaalanına sonra da alaskaya gidip istifasını verecekti. Çok hızlı kullanıyor taksi şöförleri burda arabaları diye düşündü en son, bir taksi ona çarpıp havaya uçurmadan önce.


Yorumlar