Bilinmeyen Bir Şey - Bölüm 2



18 GÜN ÖNCE


   "Deneyimlerine dayanarak söylüyorum Turhan, bu çocuk adam olmaz. Bak yine ellerini çıkartmadan yapmış yapacağını. Tek cümlede anlatması gereken şey için bir ay konuşan başka birisini bulamazsın. Kime sorarsan sor aynısını söyler sana. Koruma artık şu zevzeği sen de. Senin de başını yakacak sonunda"

     Turhan'ın kafasında hep bunlar yankılanıyordu. Sanlı bey - çok konuşan az nefes alan şişman adam- hiç durmadan Gordon'u kötülemişti. Gordon ne demişti ilk duyduğunda zaten. Anlatamamıştı Turhan ona Halflife ı, Gordon Freeman'ı. Zaten en başta da sırf bu yüzden almamış mıydı işe O'nu. Kendisine Gordon dediği için . Bir ışık görmüştü bu tercihte. Başkaları gibi aşağılamamıştı. Bir şey görmüştü gözlerinde, öyle filmlerdeki klişe şeylerden değil . bir şey hissetmişti ona baktığında. Şimdi öyle mi düşünüyordu peki hala? Evet. Her şeye rağmen ; gerçek ismini hala bilmemesine, kendisinden başka herkesi çileden çıkarmasına, hatta kaç kere her şeyi bırakmış boş boş etrafa bakarken yakalamasına rağmen sevmemezlik yapamıyordu Gordon'u. En garibi ise kendisinin Halflife ı hiç oynamamasıydı.

    Turhan kendisini hep Al Bundy ile karşılaştırırdı. O da bir ayakkabı mağazasında yöneticiydi.( Al Bundy nin yönetici olduğu söylenemezdi gerçi). Onun da susmak bilmeyen bir karısı (Peg), bir kızı (Pumpkin), bir oğlu (Grandmaster B) ve bir köpekleri (Lucky değil Buck) vardı. O da okuldayken bir nevi yıldızdı. Sonra da cehennemim en alt katındaki hayatı dünyada yaşamaya başlamıştı. O yüzden Gordon geldiğinde düşünmedi bile. Bir şey onu hemen işe almasını sinyalini gönderdi ağzına. Beyni değildi, başka bir şeydi. Diğer elemanlar da şaşırdılar. Turhan normalde kolay biri değildi. Di'li geçmiş zaman kullanan insanları gördüğünde hemen geniş zamanlı emirleriyle gözlerini korkutur ve içine sıkıştığı Al Bundy'likten kurtulmaya çalışırdı. Etrafındaki kişilere -müşteriler dışında- sürekli laf sokmaya çalışır ve genelde de başarırdı bunu. Bunu bile denememişti Gordon'da

    Sanlı bey mağazanın sahibiydi. Mağaza bilinen bir ayakkabı zincirinin frençaysıydı. Sanlı Bey de gurur duyuyordu böyle bir markanın Ankara'daki şubesi olmaktan. Franchise'ı bile daha doğru dürüst söyleyemiyor diye düşündü. Verdiği kağıda baktı. O yazı nasıl okunabiliyordu anlamıyordu. Gordon yine bir şeyler karalamıştı. Depoda uyumak, güzel kadınlarla ayakkabı muhabbeti yapmanın dışında yaptığı tek şey buydu.

   " Kurtuluşun güzel kadınların ayaklarında olduğunu iddia ediyor vizigotlar. Ben hiç vizigot görmedim hayatımda. Görene, ama, niye gördün de demem. Hayatın anlamını yüzyıllar önce bulan bu yüce ırk yok olmasaydı, belki dünya bu durumda olmazdı bugün. Her yerde koşuşan ama bir türlü yarışı kazanamayan insanlar, fast food court denilen yerde anlamsız bir tanrıya ibadet eden aile güruhları, vizigotlar zamanından kalma ama o kadar bilinçli olmayan vandal Ankara halkı. Bir de elinde uzaktan kumanda ile modern zaman oblomovu - ya da eski zaman jabbası Sanlı. Adam AVM'de on kaplan gücünde. Hatta o kaplanları da yiyor her gün öğlen yemeğinden sonra. Birimizi de kürdan niyetine kullanıyor. Vizigotlar idare etseydi dünyayı bir kere örümceklerle barış içinde yaşardık hepimiz. Ostrogotlara fazla bulaşmazdık. Tehlikeli olurlar menopozda oldukları için. Her mağazaya kürdanlık alma zorunluluğu getirilirdi belki. Ya da herkesin yanında en az iki kürdanla dolaşma hakkı olurdu. Biri güneşli diğeri yağmurlu günler için. Kar yağdığında dışarı çıkmadığımız ve siste de hep kaybolduğumuz için kürdanları serbest bırakırdık o zamanlarda. Bari onlar faydalansın karlı günlerin güzelliklerinden . Biz hep kâr peşindeyiz zaten. Kürdanlara küsmüşüz. Bi de herkese kendi ayakkabısı dikme zorunluluğu getirirlerdi belki. Dikemeyenleri ömür boyu hapse atarlar , fakat hangi ömür olduğunu sen seçebilirdin. Hepimiz kelebeği seçerdik, ömrünün iki gün olduğunu sanarak. O zaman 100 yıl yaşamış yüce kelebeği çıkarırlardı vizigotlar ortaya sırf kıllık olsun diye. Adları üstünde vizigotlar, kıllık yapacaklar.Bunu sanlı bile deneyimlerine dayanarak söyleyebilir. Belki de kendimizi ostrogotların şişmiş ayaklarına bıraksak daha iyi olacak. Örümcekleri de sevmem hiç zaten. Hep örümcek kafalı oluyorlar. Yaşasın hulkların kardeşliği, yaşasın she-hulk. Yaşasın ostrogotlar."

Bu neydi hiç anlayamamıştı Sanlı Bey gibi Turhan'da. Ama heyecanlandırıyordu bu çocuk. Birden aklına bir şey geldi saatine baktı. 18 gün kalmıştı.

Yorumlar