Bir Nihayetlendirme- 1K Öykü Otobüsü (3)


"Nihayet" diye bağırıyorum. Gözlerimi açtığımda otobüsteki herkesin bana doğru baktığını fark ediyorum. Ne oldu bilmiyorum aslında, otobüslerde uyuyabilen birisi değilim ben. Uyuyan birisi de değilim zaten. Birisi bile değilim ki, karanlığın efendisiyim ben. O kırmızı gözlü muavinden sonrasını nasıl hatırlayamam?

Camdan bakıyorum, güneş doğmak üzere. En arkadayım, anlamıyorum– sağımda biraz önceki kör var, ama açılmış galiba gözleri- ne oldu , araba mı çarptı? Kırmızı gözlere bana bakıyor ama kendisi mi vücudu mu anlayamıyorum. Ne olmuş bu otobüse?

Ayağa kalkmaya çalışıyorum, önümdeki kadında garip bir şeyler var, ruhuna girmeye çalışıyorum- sanki bomboş. Başaramıyorum. Deli gibi bakıyor bana, sadece o değil, herkes bakıyor otobüsteki. Bitmedi mi daha o kıllanma hali? Bir tek en öndeki koltukta oturan o muavin bozması bakmıyor bana. Bir şey olmuş kesin ben uyurken.

Ayağa kalkıyorum, kafalar beni takip ediyor hala, yeni yolcular da var ama hiçbirinden elektrik alamıyorum, elektrik alma bizim işte de çok kullanılıyor, yani giremiyorum içlerine. Bakıyorum ön tarafa doğru, hala orada kafasını sağa sola sallayarak oturuyor, yanındaki saçma saçlı adam bile öldürecek gibi bakıyor bana. Birilerinin terbiyeye ihtiyacı var galiba. Beni diğerleriyle karıştırmanın cezasını ağır ödeyecek bu fani, mutluluğun peşinde değilim ben- tek istediğim kafam rahat olsun, bir de yıkım.

Öne doğru yürümeye başlıyorum, birisi bacağıma atlayıp kemirmeye çalışıyorum, münfesih kör – bir hareketimle kül oluyor, gizlenmenin alemi yok artık, zaten olaya şaşıran da yok, herkes bakıyor ben ilerliyorum. Sağdan soldan üzerime atlayıp durdurmaya çalışıyor diğer yolcular. Yolcu dememem lazım, öyle ya da böyle ordusuna katmış bunları o muavin olacak .. ne olduğunu bile bilmiyorum ki. Yo, kendime güvenimi kaybetmemem lazım, en güzel zamanındayım hayatımın. Soldan sağdan birer ucubeye çeviriyorum tek tek saldıran yaratıkları. Hepsinde farklı bir şekil deniyorum.

Yırtıcı bir kadın dedesiyle beraber atlıyorlar üstüme- yana çekilip tek hareketimle bir yapıyorum ikisini de. Kadın bağırıp atlıyor camdan. Arada bakıyorum hala en öne, hala tepki yok lavuktan.

Yok kısa sürecek bu iş. Sonuna kadar beklemişim. İlerlemeye devam ediyorum. Kuşunu canlandırdığım kız da ilk önce kafama atıyor kuşu, afallamamdan yararlanıp zıplıyor tepeme. Ateşe veriyorum ikisini de, burası benim krallığım oluyor artık.

Öndekilerde herhangi bir korku şaşırma belirtisi yok. Yok olacaklarını bildikleri halde saldırmaya devam ediyorlar hala. Alışmam lazım belki, şiddeti arttırmam lazım. Birkaç saat önceki kitap kumkumalarını lime lime ediyorum. Etleri parça parça düşmesine rağmen oyunlardaki iskelet askerler gibi parçalamaya çalışıyorlar beni. Yakıyorum onları da. Az kaldı, bağırıp otobüsü velveleye kadın çıkıyor karşıma, kapkara olmuş – aşk kör olmaktır diyorum. O kendi belasını buluyor, sonra da iyiliksever sakallıyı gönderiyorum yanına.

Sağdan gelen succubusları da ait oldukları yere yolladıktan sonra tek bir engel kalıyor önümde - hızlı geçtim son bir kaç koltuğu eski günlerdeki gibi-anlayamazsınız ama. Bu saçma saçlı papaz ışın kılıcı ile atlıyor üstüme rpg oyunlarındaki rahiplerin aksine. Işın kılıcı nedir ya? Hangi yüzyıldayız biz. Tek hareketimle tüm enerji kaynaklarını donduruyorum, ışın kılıcı da etkisiz, bambaşka bir alete dönüşüyor haliyle. Saçlarından ve sakallarından otobüsün arkasına fırlatıyorum onu da.

Ve işte baştan beri beklediğim an, kırmızı gözlü muavinin yüzüne bakıyorum – hala bakmıyor bana. Dürtüklüyorum , kulaklıklarını çıkarıyor. “Dörtyola geldik mi?” diye soruyor bana. Bakıyorum, gelmişiz. Evet diyorum. “Cehennemin dölü” diye bağırıyor, “Az kasın kaçıracaktım” - Durduruyor otobüsü, bağırıyor şoföre (Daha önce fark etmemişim bu adamı) “ Selametle Kaptan, Go to Hell” Bana dönüp “ Şeytan görsün yüzünü “diyor ve iniyor.

Onun kalktığı yere oturuyorum , yola bakıyorum ve kendi kendime mırıldanıyorum. “ Nihayet”

Yorumlar