Uzun Cümleler

Daha uzun cümleler kullanman lazım dedi. Neye göre, kime göre uzun dedim. Uzun kullanmazsan büyüyemezsin , büyük yazar olamazsın dedi. Ben buyum dedim, istesem de olamam zaten. Balzac gibi mi olayım dedim. Ya da mor ama bir o kadar da mor olmayan salkımların çevrelediği dışarı açalın iki sevimli penceresi olan bir taş duvarın arkasındaki yüzleri gülen ama içleri gökyüzünde parlayan aydan yoksun bir gece gibi olan orta yaşlı ama hayatının ortasını çoktan geçmiş uzun kara saçlı kara gözlü sönük yanaklı elmacık kemikleri küçük elmalarla hiç alakası olamayacak bir şekilde dışarı fırlamış küçük ve soluk bir dudağı ve yine minik bir çenesi olan sarıyı çok sevdiği her halinden ve elbisesinden belli kafasındakileri anlattığı zaman milyonlarca kişiyi etkileyebilecek ama anlatma yetisi olmayan hoş bir kadının hikayesini virgülleri nereye koyacağımı bilmeden mi anlatayım dedim. Yoksa Oğuz Atay ekolünden yetişen günümüzdeki her türk yazarı gibi, uzun uzun, bir o kadar da sevimli, bir o kadar da hayrete düşürücü, bir o kadar da pervasız, bir o kadar da isyankar ama en başta uzun cümlelerimi, hikayenin başına,ortasına, sonuna, girişine, gelişmesine, sonucuna, ana fikrine, yardımcı oyunculara, en iyi yönetmene, özel efektlerin arasına, sırada bekleyenlerin sonuna, eskiz çizerlerin eklerine, hiç bir şey çizemeyenlerin ellerine, sizin hikayenize, benim romanıma, Orhan Velinin en kısa şiirine, ama bilhassa uzun olacak şekilde kelimeler, dizeler, cümleler, hayat parçaları, ölüm kırıntıları ekleyerek mi dedim. Belki de son dönemdeki yazarlar gibi, anlamsız, alakasız, habersiz, uygunsuz, topraksız, kontaksız, yumurtasız ama domatesli, salçasız ama körili, kültürsüz ama mantarlı, sağlıksız ama kararlı, çok fazla edilgen olmayan, ama etmediğini de bırakmayan,hem üstüste hem altalta olup, aradaki farkı da anlamayan, rüzgarlı bir öğleden sonra uçsuz bucaksız ve tabii ki engin ve sonsuz denizin ortasında çırpınıp duran motoru bozulmuş küçük bir balıkçı teknesi gibi çaresiz, ama aynı teknenin bir balık sürüsünün önüne çıktığındaki açgözlülüğüyle, içinde hepimizden bir parça bulunan, ama hala bir parçası eksik bir metin şeklinde. Ya da eski masallardaki , özellikle binbir gece masallarındaki o ihtişamı, o ihtişam ki nice sultanları önünde diz çöktürmüş, nice acem beylerini el pençe divan ettirmiş, nice kocakarı masallarını bizklere klasik diye yutturmaya çalışan prenseslerin gözünü korkutmakla kalmayıp, Allah-ü Teala huzurunda ne fingirdek, ne oynak karılara kelime-i şehadet ettirtmiş, nice dinleyicisine ıslak geceler geçirtmiş, işte o ihtişamı gözlere soka soka eski zaman dinleyicisi, şimdiki zaman okuyucusu , gelecek zaman hissedicisini kıvama getirecek şekilde mi uzatmak gerek cümleleri? Farketmez dedi, uzun yaz da nasıl olursa olsun. Zaten önemli olan yazdıklarının bir şey ifade etmesi değil ki, göze hoş görünsün yeter. Tarihi nasıl hep güzel yazanlar yazarsa, edebiyatta da uzun yazanlar kazanır her zaman. Yüzyıllardan beri süregelmiş bu gerçeği değiştiremezsin. Ha bir de eskiz nerden çıktı diye sordu. Bilmem dedim, fransızcadan geçme heralde. İyi dedi, böyle yabancı kelimeler seni daha da yüceltir cümlelerin uzun olduğunda. Filhakika mı dedim. Uzun olursa mütemadiyen dedi. Mutedil olmak lazım dedim o zaman, böyle böyle, muzafferiyete eriyoruz . Biliyorum dedi o şiiri, zorlama, sadece uzun yap. Niye dedim. Uzun severim dedi her kadın gibi. Birden her kadın geldi hayattımda karşılaştığım, incesi kalını, zayıfı şişmanı, kısası uzunu değil, bilfiil tanıdığım ve bende olumlu/olumsuz bir parça etki bırakan her kadın. Hep kısa cümleler kullanmıştım hepsinde ve yalnızdım hala. Uzun mu sever gerçekten dedim kadınlar. Anlayamazsın dedi. Anlayamamıştım zaten o zamanlar, bilseydim uzun cümleler, benim itibarım, alamet-i farikanm, devr-i harikam olurdu. Peki dedim ey, dilber. Dilber değil , kaptırma kendini dedi. Peki Belinda o zaman-değiştirme ilk aklıma gelen Raciye'ydi- diyorsun ki bir yazar; daha doğrusu yazı yazmaya çalışan için hayatın anlamı uzun cümleler kurabilmek. O zaman belki yazarlığa evrilebilir bu sanat budalası. Bana bunu örneklerle anlatabilir misin ki, kapına kul olayım. Sen hiç bir şey düşünme dedi , fazla düşününce ayarların bozuluyor. Tutamıyoruz seni. Sadece uzun cümleler kur yeter bize. Zaten biz varız sadece, başka kimseyi memnun etmen gerekmez. Peki dedim nihayet, zamanı gelince düşünürüm diye kabullendiğim şeye olan direncimi kırabilen bu normal görünümlü ama içinde yüzyıllara yetecek kadar birikim olan, fakat benim bu birikimin ne olduğu hakkında hiçbir fikrimin olmadığı, fikir veren kadına . Vaz geçmiştim uzun cümleler kurabilecekken, kısa cümlelerle olayı daha açık, daha anlaşılır, daha basit ama bu birikmli kadının da söylediği gibi daha sevilmeyen, daha itici ve daha kısa şekilde ifade etme alışkanlığımdan. Uzun esastı artık benim için, kısanın tarihin hiç bir döneminde olamadığı kadar gerçekti, kısa buzsa, uzun onu eriten ateşti. Peki dedim ve sordum, bana verebileceğin başka bir fikir var mı ey Belinde diye. Uzun yaz dedi, bir de plan yap. Plan mı , bak o olur işte dedim.

Yorumlar