Uçurumun kenarındaki bir tabureyi tekmelemek gibi. Sadece benim o taburedeki. Benim ve farkındayım ne zamandan beri. Bekledim ama, yavaş yavaş o anın gelmesini bekledim. Gülümsemelerle, lütfenlerle, sevgi sözcükleriyle ben getirdim o tekmeleme anını. Belirsiz bir rüzgar var şu anda, biraz önce taburenin üstünde oturan adamla aynı kişi miyim, bilmiyorum. Havadayım, aşağıya doğru düşüyorum galiba - yavaş ama, normal değil bu. Yer çekimi değil beni aşağıya götüren, senin itim gücün. Yavaş sakin bir şekilde iniyorum aşağıya doğru. Dünya dönüyor galiba altımda. Sen yukarıda kalmadın bile çoktan gittin. Ben hala düşüyorum ama. Düşerken insan hatırlayamıyor çok şeyi, öngörülenin aksine. Boş etrafım olabildiğince, boşluktayım da diyebilirim tabi. Ta en başta , tabure devrilirken fark etmiştim zaten aynı adam olamayacağımı, hiç bir şeyin aynı olamayacağını. Neden güzel olan şeylerin devam edeceğine inanır ki insan? Biliyorum, hayatımın sonuna kadar burada kalacağım, aşağıya düşerek. Gökdelenden düşen birisi gibi, sadece biraz daha yavaş. Daha fazla zamanım olacak düşünmek için. Neyi yanlış yaptığımı düşünmeyeceğim, biliyorum zaten - yapa yanlış birisiyim ben. Yo, yeniden bazı şeylere başlamayı da düşünmeyeceğim. Basit şeyler düşünmek istiyorum hayatımın bu son yolculuğunda. Güzel anları - her şeye rağmen oluşabilen. Kardelen çiçeklerini hayatımızdaki, yaptığımız küçük saçmalıkları- dışarıdan bakanların bize yakışmayacağını söyleyecekleri. Evet, ben en çok onları sevdim, yapmamamız gereken şeyleri, aptalca şeyleri düşüneceğim aşağı inerken. İşte ilerde küçük bir dağ var, zirvesini yeni görüyorum. Küçük bir hayat yaşamalıyım biliyorum, o dağ gibi basit insanlar bilmeli beni ancak- sen değil. Düşünmemeliyim ya da artık, inmeliyim sadece. Düşündükçe artıyor yukarı çıkma özlemi. Bu kadar yüksekten bırakmak zorunda mıydın ki beni? Daha alçakta olsaydı ölmüştüm belki şimdi, daha sıcakta bulmuştum belki tekrar seni. Daha yalnızda hiç bırakmamıştık ellerimizi. Her şey en olması gerektiği gibi olur değil mi her zaman? Daha kötüsü sadece kötü aşklar içindir. Kötü aşklar da kötü günler için, kötü insanlar için- oysa biz iyi insanlardık- artık sen iyi ben kötü oldum. Seni de kötü yapabilirsem belki- düşünmemeliyim hayır, daha hızlı düşmeliyim. Bitirmeliyim ve bu yazıyı artık. Sonu iyi değil çünkü.
Uçurumun kenarındaki bir tabureyi tekmelemek gibi. Sadece benim o taburedeki. Benim ve farkındayım ne zamandan beri. Bekledim ama, yavaş yavaş o anın gelmesini bekledim. Gülümsemelerle, lütfenlerle, sevgi sözcükleriyle ben getirdim o tekmeleme anını. Belirsiz bir rüzgar var şu anda, biraz önce taburenin üstünde oturan adamla aynı kişi miyim, bilmiyorum. Havadayım, aşağıya doğru düşüyorum galiba - yavaş ama, normal değil bu. Yer çekimi değil beni aşağıya götüren, senin itim gücün. Yavaş sakin bir şekilde iniyorum aşağıya doğru. Dünya dönüyor galiba altımda. Sen yukarıda kalmadın bile çoktan gittin. Ben hala düşüyorum ama. Düşerken insan hatırlayamıyor çok şeyi, öngörülenin aksine. Boş etrafım olabildiğince, boşluktayım da diyebilirim tabi. Ta en başta , tabure devrilirken fark etmiştim zaten aynı adam olamayacağımı, hiç bir şeyin aynı olamayacağını. Neden güzel olan şeylerin devam edeceğine inanır ki insan? Biliyorum, hayatımın sonuna kadar burada kalacağım, aşağıya düşerek. Gökdelenden düşen birisi gibi, sadece biraz daha yavaş. Daha fazla zamanım olacak düşünmek için. Neyi yanlış yaptığımı düşünmeyeceğim, biliyorum zaten - yapa yanlış birisiyim ben. Yo, yeniden bazı şeylere başlamayı da düşünmeyeceğim. Basit şeyler düşünmek istiyorum hayatımın bu son yolculuğunda. Güzel anları - her şeye rağmen oluşabilen. Kardelen çiçeklerini hayatımızdaki, yaptığımız küçük saçmalıkları- dışarıdan bakanların bize yakışmayacağını söyleyecekleri. Evet, ben en çok onları sevdim, yapmamamız gereken şeyleri, aptalca şeyleri düşüneceğim aşağı inerken. İşte ilerde küçük bir dağ var, zirvesini yeni görüyorum. Küçük bir hayat yaşamalıyım biliyorum, o dağ gibi basit insanlar bilmeli beni ancak- sen değil. Düşünmemeliyim ya da artık, inmeliyim sadece. Düşündükçe artıyor yukarı çıkma özlemi. Bu kadar yüksekten bırakmak zorunda mıydın ki beni? Daha alçakta olsaydı ölmüştüm belki şimdi, daha sıcakta bulmuştum belki tekrar seni. Daha yalnızda hiç bırakmamıştık ellerimizi. Her şey en olması gerektiği gibi olur değil mi her zaman? Daha kötüsü sadece kötü aşklar içindir. Kötü aşklar da kötü günler için, kötü insanlar için- oysa biz iyi insanlardık- artık sen iyi ben kötü oldum. Seni de kötü yapabilirsem belki- düşünmemeliyim hayır, daha hızlı düşmeliyim. Bitirmeliyim ve bu yazıyı artık. Sonu iyi değil çünkü.
Yorumlar
Yorum Gönder