Her dönemin popüler gündemi idam, şu aralarda da gündemde. Bu konuda o kadar çok yorum olunca ben de sesiz kalamazdım, maydanoza zam gelmemişti henüz çünkü.
Ara sıra Eylül ve Leyla'yla dellenen toplumun gazını almak için ortaya atılır idam söylemi. Sonra her şeyde olduğu gibi unutulur. Herkes farkındadır çünkü, bizim gibi ülkelerde kimsenin yarın ne olacağı belli olmaz. Zamanında büyük kola boykotları vardı, hatırlayan var mı? İtalyan arabalarının neden yakıldığını bilen? Her şey unutulur buralarda. İşimize öyle geliyor çünkü.
Red Kit'deki asalım adamını hatırlarsınız hepiniz, mezarcı olan hani. Hiç yüzü gülmedi, ne yazık ki, tüy ve katran önce geldi her zaman. İnsancıl bir çizgi roman/çizgi film Red Kit. İnsancıl mı? İdam insanlık dışı bir şey mi peki. Bir saniye Red Kit mi? O da batının başka bir oyunu değil mi ki peki?
İdamla ilgili meseleye iki açıdan bakabiliriz, empati kavramını henüz yitirmemiş olan bizler. Standart senin anana, bacına yapsalar aynı şekilde düşünecek misin modu bunların ilki. Yetişme tarzıyla ilgili bir şey biraz da bu. El kadar çocuğu kale almayıp, yılan kendisini sokunca şiddete başvurmak. Kendisine her bağıran otobüs şoförünü, kazıklamaya çalışan manavı Taksim Meydanında sallandırmak. Sonra da markette kasiyerin dikkatsizliği yüzünden bedavaya getirdiği kolayı keyifle yudumlamak. Çok farklı konulara gittim galiba bu kez, idama döneyim yine.
İkinci açı asla başımıza gelmeyecek bir açı ama. Ya o idam edilecek şahıs biz olursak. İmkan ihtimal yok zaten. Öyle bir şeyi hak edecek ne yapmış olabiliriz ki biz? Özümüzde iyi birisiyiz. Hepimiz öyle değil miyiz zaten? Bozukluk yok bizde o sapıklar gibi. O yüzden bu kısmı direkt atlamamız lazım belki de. İlerde idam edilme olasılığımız yok elbette. Hiç bir adalet sistemi bizim gibi kendi halinde insanlara bunu reva görmez. Hiç bir adalet sistemi mi? Yine saçma bir şekilde açıldım, özüme döneyim.
Çok eskiden okumuştum Victor Hugo'nun Bir İdam Mahkumunun Son Gününü. Ondan sonra da her bilinçli insan sever gibi idam karşıtı olmuştum. Yıllar geçtikçe insan, mevcudu muhafaza etmeye meyilli oluyor, yani sağa yöneliyor daha çok. Ben buna karşı bir olgu olarak yaşamaya çalışsam da hep - daha yenilikçi görüşlerim var şu anda belki- yaşamın akışında feda edemeyeceğim şeylerin de olduğunun bilincindeyim. Değişiyor insan istediği ve istemediği biçimde hep.
Peki şu aralar ne düşünüyorum idam ile ilgili. Yok net bir şey kafamda. Evet gerçekten de idam çözüm değil dışarıdan bakılınca. Ama aynı yerden bakılınca demokrasi de en mükemmel sistem olarak görünüyor. Adalet de mülkün temeli olarak görünüyor. Kim iddia edebilir şu küçük kızların katilinin ölümden korkmadığını. Ya da hadım edilmekten? Elbette gerçekten sorunlu insanlar var, tedavi edilmeyi kastetmiyorum, toplumdan uzaklaştırılması gereken. Ama bizdeki, ülkemizdeki sorun bu değil, yetiştirilme tarzı gereği bazı şeyler normal olarak görülüyor belki. Kadına şiddet mesela. Özgecan'ın katilinin babası da annesini dövmüştür belki eskiden bolca. Öyle görmüş, öyle biliyor. Bunun bir tedavisi yok, bu ağaç artık eğilemez, sadece kırılabilir.
Daha Otomatik Portakala girecektim ki yine gereksizce uzattığımı fark ettim. Neyse başta söylediğim gibi cahilce karalamalar sadece bunlar, bilinç akışı bir nevi- nereye aktığının farkında olmayan bir bilinç. Toplumun sözde okuyan kesiminin aynası olan bir sitedeyiz. Hoşgörü hakim her zaman. Linç kültürü en azından twitter kadar yoğun değil. O yüzden söylediklerimin de yanlış anlaşılmayacağını varsayıyorum fazla. Zaten bir şey demedim ki ben hiç. Karar bile veremedim idam gerekli mi değil mi diye. Sonuçta herkesin kendisine yakışanı beğenmesi idam. Büyük resmi görmek gerek sadece:)
Yorumlar
Yorum Gönder