Bir önceki Ulysses yazısından buraya gelen varsa yavaş ve zorlu bir yolculuğa başladığımı zaten biliyorsunuzdur. James Joyce'un yirminci yüzyılın en önemli kitapları arasında gösterilen Ulysses'indeki ilk durağımız Odysseus Destanı kahramanının oğlu ile aynı adı taşıyan ilk bölüm Telemachus.
Homeros'un eserine dönersek, bu ilk bölümde Truva Savaşı 10 yıl önce sona ermiş ve Odysseus dışındaki kahramanlar eve dönmüşlerdir. İthaka'da eşi Penelope, kendisinin dönmeyeceği umuduyla karısıyla evlenmek isteyen yüzden fazla talipli ve oğlu Telemakhos Odysseus'u beklemektedir. Zeus umudunu kaybetmek üzere olan Telemakhos'a, babasının bir arkadaşı kılığında Tanrıça Athena'yı gönderir. Athena Telemakhos'a babasının hala yaşadığını, yakın zamanda İthaka'ya döneceğini, onun da babasından haber almak için yola çıkması gerektiğini söyler. Telekmakhos daha sonra annesinin ve taliplilerin ısrarlarına rağmen İthaka'dan ayrılır.
Ulysses'de bölümlerin adlarına ya da dair herhangi bir şey geçmiyor. Ama daha sonra Joyce'un 1920 yılında arkadaşı için hazırladığı şemadan öğreniyoruz isimleri. Yine olayın geçtiği gün, saatler ve diğer bir takım şeyler bu şemadan çıkartılmış .
Kitabın ilk üç bölümü Joyce'un bir önceki kitabı "Sanatçının Genç Bir Adam olarak Portresi"nin kahramanı olan (Ve kendisiyle özdeşleştirdiği) Stephen Dedalus üzerine kurulu. Direkt Ulysses'e başladığımız için o kitabın sonunda hırslı ve kibirli bir genç şair olan Stephen'ın Paristeki tıp eğitimi için 1902'de Dublin'den ayrıldığını bilmemize olanak yok. ( Ya da öğrenebiliriz şu anda olduğu gibi farklı kaynaklardan.) Stephen okulu bırakmış ve bohem bir hayat sürdürmüş Paris'te. 1903 yazı gibi annesinin hastalığı üzerine Dublin'e geri dönmüş. Annesinin ölümünden sonra İrlanda'da kalmaya devam etmiş yas giysileriyle. Kitabın başlangıç/bitiş/oluş günü olan 16 Haziran 1904 günü de Buck Mulligan'la eski bir topçu kulesinde yaşıyor İrlanda'da. (Joyce gerçekten de benzer bir kulede bir arkadaşı ile yaşamış, zaten Buck Mulligan'ın bu arkadaşı Oliver St. John Gogart'dan esinlendiği biliniyor)
Sonra o ilk cümle ile karşımıza çıkıyor sarman ve babaç Buck Mulligan (Armağan Ekici oturaklı ve toraman kelimelerini kullanmış burada, neden heybetli ve tıknaz gibi bildik kelimeler kullanılmadığını anlamıyorum gerçi ben. Belki de ilk cümleden itibaren bu kitabı okumak herkesin harcı değil demek istiyorlar. Bozmayın ama moralinizi, o çevirinin üstünden çok sular aktı.) Stephen sessiz ve içine kapanan birisiyken, Buck şamatacı ve günümüzde Alfa erkeği denilen tiplerden. İlişkileri de haliyle bir Buck'ın üstünlük kurmaya çalışması ve Stephen'in kabullenmesiyle geçiyor. Her şeyle alay ediyor Buck; Stephen'ın aldığı cizvit eğitimiyle, annesinin ölümü esnasında dua etmeyi reddetmesiyle, İrlanda folklörüyle, zamanın gözde şair ve yazarlarıyla, ama en başta dinle. Katolik kilisesinin bir çok uygulamasını tiye alıyor bölümün başından sonuna kadar.
Evet, kulenin tepesinde Buck Mulligan ayinsel bir şekilde tıraş olurken karşılaşıyoruz 08:00'da, bu iki gençle, günümüzdeki yaşıtları gibi konuşmalarının çoğunu da anlamıyoruz fazla. Çeşitli göndermeler var hep. Joyce bu bölümde üçüncü şahıs olarak başlamış hikayesini anlatmaya. Ama bazı noktalarda Stephen'in beyninin içine girerek, o bilinç akışı denilen şeyi yapıyor. Hayır, düşündüklerini bir düzen içerisinde anlatmıyor. O an kafasının içinde olan şeyleri, çağrışımları; kelime, cümle parçacıkları içinde yansıtıyor bize. Sonra da tekrar normal hayata dönüyoruz.
Kulede son dönemde kalan bir ziyaretçinin daha olduğunu görüyoruz. Bir İngiliz (Sakson) olan Haines, belki biraz İrlanda Kültürünü tatmak, belki de Stephen ile Buck'ın entelektüellitesinden faydalanmak için bu bohem hayata dahil olmuş. Karşılıklı çıkara dayalı bu ilişkide Buck da Stephen'dan para sızdırmasını istiyor tabi Heines'dan. Stephen da bölümün bir yerinde İtalyan ve İngiliz efendilerinden (Kilise ve Kraliçe) başka birine daha hizmet ettiğini söylerken kendisini Buck'ın bir hizmetçisi gibi gördüğünü kastediyor. Başka bir yerde bu üçüncü efendinin İrlanda olduğunu söylüyor gerçi. Evet bölüm boyunca bir takım şeylerden başka şeyler çıkarıyoruz ve bunların tam olarak doğru olup olmadığını geçen bunca yıla rağmen bilmiyoruz. İnsanlar böyle modernist bir kitap olunca her harekette bir şeyler arıyor anladığım kadarıyla. Bu çıkarımların hepsi Joyce'dan mı kaynaklanıyor, tam emin değilim doğrusu.
Bölümün sonunda Stephen da Telemakhos gibi ayrılıyor, yüzen Buck'ı ve Heines'ı bırakarak arkasında. (Gerçi Buck 12:30'da bira içmek için sözleşiyor yine)
Sadece üç adamın kulede kahvaltı yapışı ve yüzmeye gidişleri anlatılıyor gibi görünmekle birlikte çokça söylediğim gibi birçok tema ve gönderme mevcut bölümde. Özellikle birçok yerde akıllara Hamlet geliyor. Onun dışında, W.B.Yeats, Oscar Wilde,ve bilip bilinmediğimiz bir çok şair/yazar biz fark etmesek de geçiyor bölümde. İrlanda halk şarkıları geçiyor. Kilise ayinleri geçiyor, bel altı şakalar geçiyor, böyle olunca da yirmi iki sayfalık bölümü okumak iki gün sürüyor.
Size moral bozucu bir başlangıç olarak gelebilir elbete, hiçbirimiz yirminci yüzyıl İrlanda'sına aşina değiliz ki. Ama bu giriş bölümünde bile yakın gelen göndermeler, zevkle alınan zeka kırıntıları mevcut, ben devam edebildiğim kadar edeceğim sizinle ne kadar sürerse sürsün. Şimdilik Stephen'in bilincinden bir arka plan müziği ile veda ediyorum kitaba. İkinci bölüm olan Nestor'da görüşürüz.
Yorumlar
Yorum Gönder