İnternette Oscar ödüllerine bakarken alt sıralarda gördüğümüz ve fazla dikkat etmediğimiz "En İyi Uyarlama Senaryo" kategorisi, aslında edebiyat ile sinemanın kesiştiği nadir noktalardan biridir. Eskiden beri sinemacılar edebiyat tutkunlarına hitap edebilmek için, o çok sevdikleri kitapları filme uyarlamayı kendilerine görev addetmişlerdir. Bu bazen çok satan bir kitabın rüzgarından para kazanmayı istemek şeklinde olur, bazense hayranı olduğu klasiği geniş kitlelere anlatmak şeklinde. Çoğunlukla kitabın sadık okuyucuları tarafından burun kıvırılan bu uyarlamalar, son yıllarda –belki de edebiyat tutkunlarının sinema işine girmesiyle- orijinaline daha iyi yansıtılmaktadır. Kim ne derse desin o büyük beyaz perdenin farklı bir albenisi mevcuttur ve böyle filmlerin uyarlandığı kitabın tanınmasında büyük etkileri vardır.
Söylenti Dergi'de kitaptan uyarlanan filmler diye bir bölüm henüz yok, aslında olmasına gerek de yok. Böylece yazı yazan insanlara (ki ne kadar yazar diyebilirim ben kendime bilmiyorum) bir rahatlık tanınıyor. İstediğim zaman istediğim kadar saçma bir şekilde kategorileri harmanlayarak bir şeyler çıkartabiliyorum. (En azından henüz bir şey söyleyen çıkmadı)
İşte bu yüzden, sırf bu dergi kültür-sanat-edebiyat-sinema vb. ağırlıklı bir dergi olduğu için, böyle bir tanıtım yapmayı uygun buldum kendimce ve aklıma Francis Scott Key Fitzgerald'ın halen İngilizce temelli ders veren ülkelerde okutulan ve en bilinen eseri olan "Muhteşem Gatsby" geldi. Yakın zamanda (beş yıl ne kadar yakın sayılabilirse artık) filmi de çıkan bu 20. yüzyıl klasiğinin öyküsüne ve beyaz perdedeki macerasına bakalım isterseniz (Bu laf da fiyakalı oldu bayağı, istenirse televizyona uyarlanabilir!).
Hikayeyi kıyısından köşesinden duymuşsunuzdur hemen hepiniz (Sonuçta bu dergiyi okuyorsunuz), Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki Caz Çağı ya da Kükreyen 20'lerin Amerika'sında geçer (Bu terim Wikipedia'dan direkt alıntı olup, şahlanan ekonomi tarzı bir şey ifade ediyor). Ortabatı'dan New York'a gelen genç ve yetenekli Nick Carraway'den dinleriz hikayeyi. Zaman geçer, evinin yakınlarında şaşaalı partiler düzenleyen gizemli Jay Gatsby ile tanışır Nick ve 1920'lerin ışıltılı dünyasına giriş yapar. Kitap boyunca Jay'in ve saplantılı aşkı Daisy Buchanan çerçevesinde, 1920'lerin ruhu, Amerikan rüyasının çöküşü, sınıflar arasındaki ayrım ve bir sürü şey, sembollerle birlikte anlatılır. En fazla satan kitaplardan biridir Muhteşem Gatsby Amerika'da. Ama yazının teması bu değil tabi ki.
Kitap ilk defa yayınlanmasından bir yıl sonra 1926'da uyarlanmış sinemaya. Başarılı bir Broadway uyarlamasından sonra Herbert Brennon tarafından yönetilen bu sessiz filmin kitaba yeterince sadık uyarlama olduğu söyleniyor. Tabii bunlar için sadece söyleniyor diyorum, çünkü bu filmle ilgili sadece yorumlar bulunmakta. Şu anda filmin herhangi bir kopyası ne yazık ki mevcut değil. Gerçi Rus arşivlerinde bir nüshası olduğuna dair efsaneler de varmış zamanında: The Great Gatsby 1927.
1949 yılında Elliot Nugent tarafından Alan Ladd ve Betty Field'in başrollerinde oynadığı ikinci bir film çekildi. Gerek kitaptan birçok yönleriyle ayrılan senaryosuyla, gerekse gereksiz aksiyon ve romantizmle doldurulan sahneleriyle beklenilen Muhteşem Gatsby'ye oldukça uzaktı bu ikinci film. Daha çok Alan Ladd'i parlatmak için yapılmış gibi görünüyordu (O yılları hatırlayan biri gibi konuşunca daha ilgi çekici olduğunun farkındayım ben de, evet). Kısaca filmin afişinde yazan, muhteşem roman ve muhteşem kadro ibareleri filmi de muhteşem yapmaya yetmedi: The Great Gatsby 1949.
1974 yılında filmi bir de renkli olarak çekmeye karar verdi Paramount (Daha çok ileride televizyona satabilmek için). Yönetmen koltuğunda bu kez Jack Clayton vardı ve senaryoyu tanıdık bir isim, Francis Ford Coppola uyarlamıştı sinemaya. Robert Redford ve Mia Farrow'un, Jay ve Daisy'i oynadıkları film ikisi Oscar olmak üzere bir kaç ödül kazandı kazanmasına ama eleştirmenlerden iyi yorumlar alamadı fazla. Uyarlamanın kitaba sadakati konusunda herkes hemfikirdi ama filmin uzunluğu birçok kişiye ruhsuz bir aşk hikayesi izlediğini düşündürdü. Buna rağmen gişede büyük bir başarı elde etti Fitzgerald'ın üçüncü denemesi: The Great Gatsby 1974.
2000 yılında Robert Markowitz tarfından çekilen ve Toby Stevens ve Mina Sorvino'nun da oynadığı bir televizyon filmi de mevcut, ama fazla bir göze çarpan tarafı yok: The Great Gatsby 2000 - TV Movie.
Ve nihayet günümüze (değil beş yıl önceye) dönersek, eski olan her şeyin tekrar yeni olduğu çağımızda, Moulin Rouge'dan tanıdığımız Avustralyalı yönetmen Baz Luhrmann tarafından oldukça büyük bir bütçeyle tekrar çekildi Muhteşem Gatsby. Dönemin parlak, o başta bahsettiğim şaşaalı (bir metin içinde iki defa kullanılmaması gereken kelime) havasını tam manasıyla yansıtan filmde bu kez Leonardo Di Caprio ve Carey Mulligan canlandırıyordu Gatsby ve Buchanan'ı. Bu film iki Oscar ve 47 farklı ödül kazandı (40 yılda dağıtılan ödül miktarı da haliyle oldukça artmıştı). Film kitaba yeterince sadıktı hatta F. Scott Fitzgerald'ın torunu da filmi göklere çıkarmıştı. Film 300 milyon dolarlık bir hasılat elde etti ve diğer filmlere göre daha olumlu eleştiriler aldı: The Great Gatsby 2013.
Anladığım kadarıyla şu ana kadar izleyiciyi en çok etkileyen film 2013 versiyonu. Normalde böyle filmlerde, daha önce bahsettiğim gibi, kitabın yerini tutamayacağı çok dillendirilir. Ama bu film (belki de çevirilerden dolayı) Türk izleyici/okurunu ikiye bölmüş durumda. Bazıları kitabın okunmasına gerek bile olmadığını söylüyorlar, tabii ki şahsi fikirleri. Ben fazla yorum yapmadan, filmden bir şarkı ile kapatmak istiyorum perdeyi. Hayır, herkesin tahmin ettiği "Young and Beautiful"u değil, Jack White'ın enfes U2 cover'ını. Güzel okuma/seyretme/dinlemeler.
Yorumlar
Yorum Gönder