Bugün her şeyi oluruna bırakarak yukarı çıkacağım. Evet, hayatımın kilometre taşı ilan ediyorum bugünü. Kutsal bir çağrışım arıyorum plaklara bakıp. Ağlayanlar düşüyor sadece şansıma. İnsan her gün hayatının arasına kitap ayracı koyamaz ki. Uff, bu motamot çeviriler niye zorluyor beni bu kadar. Neden kıvranıyorum bookmark dememek için. Hem kim kesti bu sabah kanatlarımı? Ağlamayın diyorum hepsine teker teker. Bugün benim doğum günüm. Hayır, biliyorum 10 gün geçtiğini. Ama tekrar tekrar doğamaz mı ki insan her on günde ? Decade'i çıkaranlar, daha kısa periyotları sevenleri neden düşünmemişler? Ağlamayın yeter, diyorum hala. Kirleteceksiniz her yeri. Kirletmezler aslında. Ağlayınca sadece benim hayatımı lekeliyorlar onlar. Mikro-fiber bezle rahatlıkla çıkıyor lekelerim benim de zaten. Bir de on günlük kitap ayraçlarıyla. Yeni yılda yeni bir güneş çıkmadan halletmeliyim hepsini, ağlamasınlar yeter. Yukarısı kaldırmıyor bu kadar gürültüyü, figanı , feryadı, sitemi. Belki de orasının kaldıracağı daha özel şeyler vardır. Oraya çıkınca sus işareti yapan bir hemşire resmi ile karşılaşsam ne komik olurdu değil mi? Buradan sonraki yaşamınıza sessizlik içinde devam edeceksiniz şeklinde. Hayır, kimse gülmedi haliyle. Ağlayanlar hala ağlıyor, bağıranlar hala bağırıyor. Ben de bir plak arıyorum bu cumartesi gecesinde. Özür dilerim, bir an farklı yaşamak istedim hayatı, perşembe öğleden sonrası, tamam. Kutsal bir şarkı lazım bana daha önce de dediğim gibi. Yukarı çıkarabilecek kutsallıkta olmalı insanı. Şu ana kadar olanki sonsuzluk ancak o zaman bir anlam kazanır hayatımda. Öyle sonsuz bir sonsuzluk değil tabi ki. Bilinmeyen koca şeylere sonsuz deriz ya hani, ondan. Küçücük bir kitap ayracı karşısında, o minik mil taşından önceki uçsuz bucaksız hayat. Garip ama aşkla ilgili değil bu sonsuzluk. Aşk yoksa hiç bir şey yoktur zaten diyenler de haklı, diğer hislerin hiçbiriyle ilgili de değil. Sadece hazırlıkla ilgili belki, bugünkü başlangıca hazırlanıyordum o süre boyunca. Hala nasıl yapacağımı bilmediğim başlangıca. Ama kesmezseniz ağlamanızı nasıl başlayacağım ki, ne diyeceğim yukarıdaki hemşireye? Belki de bir kurban gerektir her yeni kitap ayracı için. Her kitap bölümü için bir kurban verirdim eskiden ben de. Bir bölümde gururumu bırakırdım, diğerinde hayallerimi. Kitabın sonunda kalmazdım genelde. Genelde ihtiyaç da olmazdı bana ama. Şimdi de öyle mi olması gerekiyor ki? Aşağıda ihtiyaç duyulmadığımı biliyorum, acaba yukarıda da mı gerekmiyorum? Tek istediğim doğru plağı bulmak, şu ağlayanların bir tanesi bile yardımcı olsa yeter. Ama yok. Sanki bugün benim döneceğim, evrimleşeceğim, çıkacağım gün değilmiş gibi herkes ağlıyor. Beklenmeyen bir şey değildi ki bu, sezon finalimde öyle twist yapan biri olmadım hiç. Zaten ilk sezon finalim bu, devamı... Bilmiyorum, hiç yeterince ratingim olmadı ki benim. Olmasın da diyebilirsiniz, ağlamanıza rağmen. Ama insanın elinden bunu da alınca ne kalıyor ki? Birisi vardı elbette, olmalı zaten, her zaman olmalı o birisi dediğiniz. Hala da var, evet. Öyleyse, gerçekten varsa neden bu kadar boş hissediyorum kendimi? Neden yukarı çıkıyorum her şeyi oluruna bırakarak? Söylesem anlayacaksınız sanki. Hem daha başaramadım fark ettiyseniz. İstediğim plağı bile bulamadım. O uhrevi melodi olmadan nasıl olacak bilmiyorum. Bu arada o önceki sonsuzlukta gerçekten bir şey öğrenemediğimi de fark ettim bugün. Hiç bir şeyi öğrenemediğim için olsa gerek hep bana gerekmeyen şeyler istemişim. Başkalarının sevgisi mesela. Ama şu an farkındayım her şeyin. Olacağım ya da bir susarlarsa, bir de şu plak önüme çıkarsa. Tek istediğim artık şu orta çağı sona erdirip yeni çağa sokmak hayatımı. Kurbana gerek yoktur belki de,sadece bir iki satır daha uzatsam yeterlidir bu dönemi. Saçmalamayacağım iki satır, yeni bir şehir fethetmek gibi olabilir, yeni bir kitap indirmek gibi ya da. Yukarıya çıkınca ilk keşfettiğim kıtaya Amerika ismini vereceğim ben de. Özenmeyi sevmem gerçi başkalarına, vespuççi de olabilir. Belki de aramam gerekmiyordur, gözlerimi kapatıp seçmem yeterlidir sadece. Geceleri hayat kadınlarını yazar gibi belki, ya da sadece yalan söylemek gibi karşılık beklemeden. Ah işte bu olmalı herhalde, ağlamalar da kesildi işte. Tamam, hazırım artık. Taşı, kitap ayracını koyup takmadan önce Gabriel'i pikaba, son bir şey söylesem mi geçirdiğim bu koca hayat dilimine... Gerek yok galiba, ben onu hiç sevemedim ki yaşarken.
Bugün her şeyi oluruna bırakarak yukarı çıkacağım. Evet, hayatımın kilometre taşı ilan ediyorum bugünü. Kutsal bir çağrışım arıyorum plaklara bakıp. Ağlayanlar düşüyor sadece şansıma. İnsan her gün hayatının arasına kitap ayracı koyamaz ki. Uff, bu motamot çeviriler niye zorluyor beni bu kadar. Neden kıvranıyorum bookmark dememek için. Hem kim kesti bu sabah kanatlarımı? Ağlamayın diyorum hepsine teker teker. Bugün benim doğum günüm. Hayır, biliyorum 10 gün geçtiğini. Ama tekrar tekrar doğamaz mı ki insan her on günde ? Decade'i çıkaranlar, daha kısa periyotları sevenleri neden düşünmemişler? Ağlamayın yeter, diyorum hala. Kirleteceksiniz her yeri. Kirletmezler aslında. Ağlayınca sadece benim hayatımı lekeliyorlar onlar. Mikro-fiber bezle rahatlıkla çıkıyor lekelerim benim de zaten. Bir de on günlük kitap ayraçlarıyla. Yeni yılda yeni bir güneş çıkmadan halletmeliyim hepsini, ağlamasınlar yeter. Yukarısı kaldırmıyor bu kadar gürültüyü, figanı , feryadı, sitemi. Belki de orasının kaldıracağı daha özel şeyler vardır. Oraya çıkınca sus işareti yapan bir hemşire resmi ile karşılaşsam ne komik olurdu değil mi? Buradan sonraki yaşamınıza sessizlik içinde devam edeceksiniz şeklinde. Hayır, kimse gülmedi haliyle. Ağlayanlar hala ağlıyor, bağıranlar hala bağırıyor. Ben de bir plak arıyorum bu cumartesi gecesinde. Özür dilerim, bir an farklı yaşamak istedim hayatı, perşembe öğleden sonrası, tamam. Kutsal bir şarkı lazım bana daha önce de dediğim gibi. Yukarı çıkarabilecek kutsallıkta olmalı insanı. Şu ana kadar olanki sonsuzluk ancak o zaman bir anlam kazanır hayatımda. Öyle sonsuz bir sonsuzluk değil tabi ki. Bilinmeyen koca şeylere sonsuz deriz ya hani, ondan. Küçücük bir kitap ayracı karşısında, o minik mil taşından önceki uçsuz bucaksız hayat. Garip ama aşkla ilgili değil bu sonsuzluk. Aşk yoksa hiç bir şey yoktur zaten diyenler de haklı, diğer hislerin hiçbiriyle ilgili de değil. Sadece hazırlıkla ilgili belki, bugünkü başlangıca hazırlanıyordum o süre boyunca. Hala nasıl yapacağımı bilmediğim başlangıca. Ama kesmezseniz ağlamanızı nasıl başlayacağım ki, ne diyeceğim yukarıdaki hemşireye? Belki de bir kurban gerektir her yeni kitap ayracı için. Her kitap bölümü için bir kurban verirdim eskiden ben de. Bir bölümde gururumu bırakırdım, diğerinde hayallerimi. Kitabın sonunda kalmazdım genelde. Genelde ihtiyaç da olmazdı bana ama. Şimdi de öyle mi olması gerekiyor ki? Aşağıda ihtiyaç duyulmadığımı biliyorum, acaba yukarıda da mı gerekmiyorum? Tek istediğim doğru plağı bulmak, şu ağlayanların bir tanesi bile yardımcı olsa yeter. Ama yok. Sanki bugün benim döneceğim, evrimleşeceğim, çıkacağım gün değilmiş gibi herkes ağlıyor. Beklenmeyen bir şey değildi ki bu, sezon finalimde öyle twist yapan biri olmadım hiç. Zaten ilk sezon finalim bu, devamı... Bilmiyorum, hiç yeterince ratingim olmadı ki benim. Olmasın da diyebilirsiniz, ağlamanıza rağmen. Ama insanın elinden bunu da alınca ne kalıyor ki? Birisi vardı elbette, olmalı zaten, her zaman olmalı o birisi dediğiniz. Hala da var, evet. Öyleyse, gerçekten varsa neden bu kadar boş hissediyorum kendimi? Neden yukarı çıkıyorum her şeyi oluruna bırakarak? Söylesem anlayacaksınız sanki. Hem daha başaramadım fark ettiyseniz. İstediğim plağı bile bulamadım. O uhrevi melodi olmadan nasıl olacak bilmiyorum. Bu arada o önceki sonsuzlukta gerçekten bir şey öğrenemediğimi de fark ettim bugün. Hiç bir şeyi öğrenemediğim için olsa gerek hep bana gerekmeyen şeyler istemişim. Başkalarının sevgisi mesela. Ama şu an farkındayım her şeyin. Olacağım ya da bir susarlarsa, bir de şu plak önüme çıkarsa. Tek istediğim artık şu orta çağı sona erdirip yeni çağa sokmak hayatımı. Kurbana gerek yoktur belki de,sadece bir iki satır daha uzatsam yeterlidir bu dönemi. Saçmalamayacağım iki satır, yeni bir şehir fethetmek gibi olabilir, yeni bir kitap indirmek gibi ya da. Yukarıya çıkınca ilk keşfettiğim kıtaya Amerika ismini vereceğim ben de. Özenmeyi sevmem gerçi başkalarına, vespuççi de olabilir. Belki de aramam gerekmiyordur, gözlerimi kapatıp seçmem yeterlidir sadece. Geceleri hayat kadınlarını yazar gibi belki, ya da sadece yalan söylemek gibi karşılık beklemeden. Ah işte bu olmalı herhalde, ağlamalar da kesildi işte. Tamam, hazırım artık. Taşı, kitap ayracını koyup takmadan önce Gabriel'i pikaba, son bir şey söylesem mi geçirdiğim bu koca hayat dilimine... Gerek yok galiba, ben onu hiç sevemedim ki yaşarken.
Yorumlar
Yorum Gönder