Karar Vermek


Kafamdaki binlerce şey arasında olmak için hiç bir çaba göstermediğin akşamlardan biriydi. Olabildiğince sorun arasında, sadece senin ilgilenmeni bekliyordum oysa. Biliyorum bencildim, hep bencil olmuştum zaten. Sen en başta beni sevdiğinde de bencildim, şu anda ne hissettiğini bilmediğim anda da bencilliğimi yitirmedim. Ama şimdi, zora düştüğün her anda yüzüme çarpıyorsun bunu. Bense farklı bir yer, farklı bir zaman düşünüyorum hep ikimiz için. O kafamdaki binlerce şeyin, hatta dünyadaki her şeyin durduğu bir an hayal ediyorum. O anı yakalayıp kaçmak istiyorum seninle, o düşündüğüm zamana ve yere. Ne yapıyoruz ama onun yerine? Benim bencilliğim/senin ilgisizliğin temalı kavgalar inşa ediyoruz birlikteliğimizin üstüne. Gittikçe yükselen bu kavgalar, diğer bütün güzel şeyleri görünmez kılacak yakında biliyorum. Ben bile, tek ışığımın sen olduğunu bilmeme rağmen, artık göremiyorum onları. Bir çaba da sarf etmiyorum ama. Bir şeyler oluyor galiba her ilişkide olduğu söylenen, bunca zaman sonra. Sanki, Sirenlerin adasına düşmüş Odessa gibi , boş veriyoruz uğraşmaya. En kolayını kavga etmeyi seçiyoruz hep. O bina gittikçe büyüyor aramızda. İkimizden biri bir şey yapsa her şey daha kötüye gidecek sanki. O akşamın da hiçbir farkı yoktu diğer kötücül akşamlardan. Aramızdaki sanal (bu kelime buraya tam uyar mı bilmiyorum, görünmeyen demek istemedim ama, ben görüyordum çünkü net olarak) gerilimin eyleme dönüşmemesi, an meselesiydi. Niye diye düşündüm, ama biliyordum niye olduğunu. Başlayan her şey bitmek zorundaydı bu dünyada. İçinde biz olsak da değişemezdi bu gerçek. Başka insanların hayatları ne kadar uzaksa bizimki de öyle geldi o an. Son bir defa daha bir şeyler yapmak istiyor muydum ki? Baktım sana. Aynıydın, eski ve yeni halin diye bir şey yoktu. Sendin sadece orada oturan, gerçekten biraz gülmeyi hak eden.  Benimle olamayacağının farkındaydım bunun. O sanal kelimesi yaşamın her hücresinde karşımızdaydı ve şu anda yapacağım hiç bir şeyin o yapaylığı bozabileceğine inanmıyordum. Tam bir şey söyleyecekken kalktım ve dışarı çıktım. Soğuk, yağmurlu gecede rahatlamak için mi yoksa dönmemek için mi ayrıldığımı bilmiyorum oradan. Senin bunu istediğini söylüyordum kendime, ama saklamaya çalıştığım bencilliğim önüme çıkıyordu hep. Onca yıla rağmen seninle olamayacağımı fark etmiştim belki de. Beraber ölecek birini arıyorum diye düşündüm, beni anlayan birini. Bu ölme fikrini kim sokmuştu peki aklıma? Onu da bilmiyorum. Soğuk havada kafamda sadece sen kalmışken yürüyordum kaldırımda. Ne yapmalıydım? Hiç bir şey olmamış gibi 2 saat sonra eve dönüp, klasik kavgamızı tamamlasa mıydım? Yoksa her şeyin bitmek zorunda olduğunu mu söyleseydim? Dönmeme gerek var mıydı eve? Başlarda bu kadar zor olacağını kimse söylememişti bana. Evet, sen de söylememiştin. İnsanın gözü gibi baktığının, bir süre sonra en büyük sorunu haline geleceğini, nasıl bilebilirdim ki ben bu halimle? Yağmurda ıslanmayı seviyordun sen de o zamanlar. O zamanlar olsa beraber çıkardık, yağmur getiren diyordum sana. En zoru şu an seni bırakmak mı, yoksa bir karar vermek mi bilmiyorum ama. Seviyorum seni, ama dayanamıyorum. Seni üzmek istemiyorum, ama sensiz olmak da istemiyorum. Nefret ediyorum paradokslardan. Sadece şu an için benim yerime karar veren birisi olsa keşke. Mesela şu adam, ne olurdu tüm karar verme haklarımı alsa elimden. Bir şey diyor galiba, olacak galiba bir şeyler. Param yok ki yanımda, ama fark ettirmemeliyim ona. Hatta belki kahramanca ölmek güzel gelebilir. Gerçi cimri de diyebilir insanlar. Ama ne olursa olsun, en azından hesap soracak kimse yok vereceğim karardan. Hadi bakalım atlayalım bıçağın üstüne. 

Yorumlar