Sadece ben değilim diye düşünüyorum, başkalarında da vardır herhalde. Son günlerde yaşamla aramızda belli bir soğukluk oluştu. Aslında tam olarak son günlerde denemez, belki de kendimi bildim bileli olan bir şey. Sadece hayatımın belirli dönemlerinde saklanmayı yeğliyordu. İşte bu aralar iyice açığa çıkmış durumda. Beraber geçiriyoruz günleri artık- nereye gidersem arkamdan geliyor. Kurtulmayı istiyor muyum bilmiyorum. Sonuçta benim bir parçam o da , Quasiomodo'nun kamburu gibi ya da ne bileyim İskender'in gölgesi. Ben ve yaşamama arzum. Alışığım anlaşılacağı üzere, tiksinti filan duymuyorum- ama o istiyor diye de bitiremiyorum yaşamımı. Sonuçta herkesin olması gerektiği gibi korkağım da biraz. Kendimi tatmin ediyorum ama, tek ben değil hepimiz korkağız . Öyle olmasa kimse kalamazdı dünyada. Yapılacak ne var ki yoksa hayatta? Otomatonlar gibi Syberia'daki, yapılması gerekenleri yapıyoruz hepimiz. Ne eksik ne fazla. O her yerde geçen ve duygu denilen tepkimeler totale vurulduğunda bir sineğin etkisini veremiyor yaşamamıza. Neyi sırf kendimiz istiyoruz diye yapıyoruz ki? Ya da neden vaz geçiyoruz canımız çekmediği için? Bakın ölemiyor bile çok istemesine rağmen insanlar zamanından önce. Bir kaç üretim hatasını saymıyorum. Yani kim Kurt Cobain'in normal birisi olduğunu iddia edebilir ki? Benim yaşam soğukluğum da aynı fikirde, sevmiyor Nirvana'yı. Bu olumsuz düşünceler/duygular eski kafalı şeyler, Yaşama isteksizliğim de daha çok geleneksel müziği tercih ediyor. Türk Halk Müziği değil tabi, geleneksel caz. Hiç kendinize sordunuz mu, yaşamdan soğuyunca ne yapar insan diye? Sormamışsınızdır tabi, böyle geri zekalı sorulara ayıracak vaktinizin olmadığını tahmin edebiliyorum her otomaton gibi. İnsan başta kendisine bir yaşamama sebebi bulmaya çalışıyor. Onun için de önce kendisine bir yaşama amacı bulup, bunu yok etmesi gerekiyor. Öyle her aklı başında insanın başarabileceği bir şey değil. Anlayabileceği bir şey de değil. Nereden bakılırsa bakılsın, aşırı saçma bir şey. Sonunda sonsuz umutsuzluğa kapılmak için, ilk önce "Sensiz hiçbir şeyim" diyebileceğiniz bir sevgiliniz olmalı mesela. En baştan beri sevgiliniz olmazsa zaten siz yaşamak kadar ölmeyi de hak etmiyorsunuzdur. Hem niye ölmek isteyesiniz ki,bu otomatonların dünyası tam size göre değil mi? Pardon, haddimi biraz aştım; vasıfsız ve korkak bir yaşam isteksizi olarak. Tabi ki sevgili dışında başka bir yaşam amacı da olabilir. Her şey iki insanın bir araya gelmesiyle bitmiyor tabi ki. Sonuçta dünyada ayrı ve birlikte yaşayan milyarlarca insan var. Mutsuz milyarlarca insan da var. Mantık okumuş birisi olarak; buradan çıkarabileceğim tek sonuç, dünyada milyarlarca insan olduğu. Bu kadar insan varken neden yalnız kalıyorsunuz ki sevgili ölmeye/yaşamaya hakkı olmayan kişi? Evet birliktelik tek amaç değil ama. Belki tüm servetimi kaybettiğim için, ya da ailemden birisini kaybettiğim için, ya da hayat arkadaşım olan leoparımı kaybettiğim için de, hayata küsmüş olabilirdim. Ama hep kaybetmek var işin işinde. Kaybetmek için de bir şeyleri kazanmam gerekiyor. Bu soğuklukla konuşuyoruz ara sıra, sonuçta dediğim gibi benim bir parçam olduğu için, yaşamıma yabancı değil. Sadece biraz soğuk. Zaten esas en soğuk olanlar değil midir bizi yaşama bağlayan? Değil, evet. Neyse; kendisine, "Keşke o eski teypler gibi hayatımızın da bir geri alma tuşu olsa, o kendi kendine geri alınırken biz de beklesek, acaba düzgün bir şekilde geri alınacak mı diye merak etsek, sonra da tekrar başlasak hayata. Ama bu kez üzerimize farklı şeyler kaydederek. Bize sunulmuş olanlardan değil, değişik tatlardan faydalanarak" gibi bir şeyler dediğimi hatırlıyorum. Dinlememiş beni yaşama karşı olan soğukluğum. Ondan da soğudum artık, ama işte insan kurtulamıyor bir anda hiç bir şeyden. Hayatımı bir kere daha yaşayabilseydim, tekrar yaşamayı ister miydim bilmiyorum açıkçası. Daha bu hayatı düzgün yaşayamıyorum ki, yenisini ne yapacağım ben. Sonra yaşamama isteğim bir laf etti," Ben niye buradayım düşündün mü hiç "dedi. Düşünmemiştim ama düşünmek de istemiyordum. Konuyu değiştirdim. Hep tatminsiz olduğunu, belki de ölmemi istediğini söyledim. Kavga ettik sonunda. Sonuçta bir şey olacaksa tek başıma kalmayacağım, kalbi kırık sadece ben olmayacağım. Hayatım boyunca kendimle beraber etrafımda olanların da kalplerini kırdım hep. Bu konuda oldukça başarılıyım, ölmeyi beceremesem de. Soğumuştum zaten, onun da kalbini kırmamda bir sakınca yok diye düşündüm ve kovdum fevri bir anımda yanımdan. Üzüldü tabi, sonuçta insanın ölüme olan isteğinden kurtulması kötü bir şey. Birlikte yaşadığımız o kadar mutlu an, o kadar "Ölüme Yakın Deneyim" varken. Ama bana da yaşatmamıştı zaten onları, en heyecanlı yerlerini hep kendisi yaşıyordu, soğuk nevale. Daha kötüsü de olabilirdi belki, ama ben daha iyisini bile anlayamazken daha kötüsü niye gelsindi ki benim için? Sonra bir şiir yazayım dedim. Yazdım, sonuna maviyi koydum. Niye koyduğumu bilmiyorum. Peygamber olsam vahiy gelmiş olabilirdi. Şair olsam istedim koydum diyebilirdim. Berber olsam bir şey demez sadece traş ederdim mavi saçlı insanları. Ama ben ve artık en sevdiğim olmayan parçam, yaşamama azmim öyle koymak istedik. İyi de oldu. İsmini sürekli değiştirdiğim bu ölüm aşkım da olmasa kimse anlamayacak beni. Ben de anlamıyorum zaten kendimi, onu ve şiirlerinin sonlarına gereksiz şeyleri koyan güruhu. Olsun ama mavi iyi oldu. Mavi her şeyin altına gidiyor nasılsa. Bir şarkım olsaydı mavi olmasını isterdim. Tıpkı İskenderin gölgesi gibi ya da Quasimodo'nun kamburu. Bitti mi? Gitmedin mi daha? Daha kaç gece burada kalacağız biz Mavi?
Sadece ben değilim diye düşünüyorum, başkalarında da vardır herhalde. Son günlerde yaşamla aramızda belli bir soğukluk oluştu. Aslında tam olarak son günlerde denemez, belki de kendimi bildim bileli olan bir şey. Sadece hayatımın belirli dönemlerinde saklanmayı yeğliyordu. İşte bu aralar iyice açığa çıkmış durumda. Beraber geçiriyoruz günleri artık- nereye gidersem arkamdan geliyor. Kurtulmayı istiyor muyum bilmiyorum. Sonuçta benim bir parçam o da , Quasiomodo'nun kamburu gibi ya da ne bileyim İskender'in gölgesi. Ben ve yaşamama arzum. Alışığım anlaşılacağı üzere, tiksinti filan duymuyorum- ama o istiyor diye de bitiremiyorum yaşamımı. Sonuçta herkesin olması gerektiği gibi korkağım da biraz. Kendimi tatmin ediyorum ama, tek ben değil hepimiz korkağız . Öyle olmasa kimse kalamazdı dünyada. Yapılacak ne var ki yoksa hayatta? Otomatonlar gibi Syberia'daki, yapılması gerekenleri yapıyoruz hepimiz. Ne eksik ne fazla. O her yerde geçen ve duygu denilen tepkimeler totale vurulduğunda bir sineğin etkisini veremiyor yaşamamıza. Neyi sırf kendimiz istiyoruz diye yapıyoruz ki? Ya da neden vaz geçiyoruz canımız çekmediği için? Bakın ölemiyor bile çok istemesine rağmen insanlar zamanından önce. Bir kaç üretim hatasını saymıyorum. Yani kim Kurt Cobain'in normal birisi olduğunu iddia edebilir ki? Benim yaşam soğukluğum da aynı fikirde, sevmiyor Nirvana'yı. Bu olumsuz düşünceler/duygular eski kafalı şeyler, Yaşama isteksizliğim de daha çok geleneksel müziği tercih ediyor. Türk Halk Müziği değil tabi, geleneksel caz. Hiç kendinize sordunuz mu, yaşamdan soğuyunca ne yapar insan diye? Sormamışsınızdır tabi, böyle geri zekalı sorulara ayıracak vaktinizin olmadığını tahmin edebiliyorum her otomaton gibi. İnsan başta kendisine bir yaşamama sebebi bulmaya çalışıyor. Onun için de önce kendisine bir yaşama amacı bulup, bunu yok etmesi gerekiyor. Öyle her aklı başında insanın başarabileceği bir şey değil. Anlayabileceği bir şey de değil. Nereden bakılırsa bakılsın, aşırı saçma bir şey. Sonunda sonsuz umutsuzluğa kapılmak için, ilk önce "Sensiz hiçbir şeyim" diyebileceğiniz bir sevgiliniz olmalı mesela. En baştan beri sevgiliniz olmazsa zaten siz yaşamak kadar ölmeyi de hak etmiyorsunuzdur. Hem niye ölmek isteyesiniz ki,bu otomatonların dünyası tam size göre değil mi? Pardon, haddimi biraz aştım; vasıfsız ve korkak bir yaşam isteksizi olarak. Tabi ki sevgili dışında başka bir yaşam amacı da olabilir. Her şey iki insanın bir araya gelmesiyle bitmiyor tabi ki. Sonuçta dünyada ayrı ve birlikte yaşayan milyarlarca insan var. Mutsuz milyarlarca insan da var. Mantık okumuş birisi olarak; buradan çıkarabileceğim tek sonuç, dünyada milyarlarca insan olduğu. Bu kadar insan varken neden yalnız kalıyorsunuz ki sevgili ölmeye/yaşamaya hakkı olmayan kişi? Evet birliktelik tek amaç değil ama. Belki tüm servetimi kaybettiğim için, ya da ailemden birisini kaybettiğim için, ya da hayat arkadaşım olan leoparımı kaybettiğim için de, hayata küsmüş olabilirdim. Ama hep kaybetmek var işin işinde. Kaybetmek için de bir şeyleri kazanmam gerekiyor. Bu soğuklukla konuşuyoruz ara sıra, sonuçta dediğim gibi benim bir parçam olduğu için, yaşamıma yabancı değil. Sadece biraz soğuk. Zaten esas en soğuk olanlar değil midir bizi yaşama bağlayan? Değil, evet. Neyse; kendisine, "Keşke o eski teypler gibi hayatımızın da bir geri alma tuşu olsa, o kendi kendine geri alınırken biz de beklesek, acaba düzgün bir şekilde geri alınacak mı diye merak etsek, sonra da tekrar başlasak hayata. Ama bu kez üzerimize farklı şeyler kaydederek. Bize sunulmuş olanlardan değil, değişik tatlardan faydalanarak" gibi bir şeyler dediğimi hatırlıyorum. Dinlememiş beni yaşama karşı olan soğukluğum. Ondan da soğudum artık, ama işte insan kurtulamıyor bir anda hiç bir şeyden. Hayatımı bir kere daha yaşayabilseydim, tekrar yaşamayı ister miydim bilmiyorum açıkçası. Daha bu hayatı düzgün yaşayamıyorum ki, yenisini ne yapacağım ben. Sonra yaşamama isteğim bir laf etti," Ben niye buradayım düşündün mü hiç "dedi. Düşünmemiştim ama düşünmek de istemiyordum. Konuyu değiştirdim. Hep tatminsiz olduğunu, belki de ölmemi istediğini söyledim. Kavga ettik sonunda. Sonuçta bir şey olacaksa tek başıma kalmayacağım, kalbi kırık sadece ben olmayacağım. Hayatım boyunca kendimle beraber etrafımda olanların da kalplerini kırdım hep. Bu konuda oldukça başarılıyım, ölmeyi beceremesem de. Soğumuştum zaten, onun da kalbini kırmamda bir sakınca yok diye düşündüm ve kovdum fevri bir anımda yanımdan. Üzüldü tabi, sonuçta insanın ölüme olan isteğinden kurtulması kötü bir şey. Birlikte yaşadığımız o kadar mutlu an, o kadar "Ölüme Yakın Deneyim" varken. Ama bana da yaşatmamıştı zaten onları, en heyecanlı yerlerini hep kendisi yaşıyordu, soğuk nevale. Daha kötüsü de olabilirdi belki, ama ben daha iyisini bile anlayamazken daha kötüsü niye gelsindi ki benim için? Sonra bir şiir yazayım dedim. Yazdım, sonuna maviyi koydum. Niye koyduğumu bilmiyorum. Peygamber olsam vahiy gelmiş olabilirdi. Şair olsam istedim koydum diyebilirdim. Berber olsam bir şey demez sadece traş ederdim mavi saçlı insanları. Ama ben ve artık en sevdiğim olmayan parçam, yaşamama azmim öyle koymak istedik. İyi de oldu. İsmini sürekli değiştirdiğim bu ölüm aşkım da olmasa kimse anlamayacak beni. Ben de anlamıyorum zaten kendimi, onu ve şiirlerinin sonlarına gereksiz şeyleri koyan güruhu. Olsun ama mavi iyi oldu. Mavi her şeyin altına gidiyor nasılsa. Bir şarkım olsaydı mavi olmasını isterdim. Tıpkı İskenderin gölgesi gibi ya da Quasimodo'nun kamburu. Bitti mi? Gitmedin mi daha? Daha kaç gece burada kalacağız biz Mavi?
Yorumlar
Yorum Gönder