Dün gece bir meşe ağacının rüyasındaydım. Ağaçlardan anlayan birisi değilim normalde. Sevmem de fazla. "En iyi ağaç ölü ağaçtır kadar" değil, ama olmasalar da kişisel bazda fazda etki etmezler hayatıma. Global düşünmemeye çalışıyorum. Tabi böyle olunca meşenin rüyasında olmam benim de acayibime gitti. Çevre manyağı ya da en azından bilinçli bir tüketici daha hoş olmaz mıydı diye sordum meşeye. Cevaplamadı, rüyada olduğunun farkında değildi herhalde. Bir ağacın rüyasında neler olacağını herkes merak eder desem, gereksiz bir iyimserliğe kapılmış olurum. "Ağaçların rüyaları" isimli kitap yazan bir yazar, kitabının neden çok satmadığı hakkında düşünmez bence. Düşünmemelidir çünkü. İnsan tek boyutlu bir yaşam süren bu canlıların rüyalarının da monoton olacağını varsayar. Ben de öyle düşünüyordum, ta ki o süper kahraman olmak isteyen meşenin rüyasında kendimi bulana dek. "Üst Rüya Federasyonu" diye bir yer varsa, meşenin sidekick'i olarak görevlendirilmiştim onlar tarafından. Daha öncesi var mıydı bilmiyordum ama, rüyanın içine balıklama daldığımda meşe oakcycle adında bir alet kullanıyordu. Ben dalına düştüm tabi, konuşan palamutların arasına. Daha doğrusu şarkı söylüyorlardı, meşenin kahramanlıkları hakkında. Tekrarlayıp kendimi rezil etmeye hiç niyetim yok burada, ama "Meşe gömer" gibi bir şeyler geçiyordu şarkıda. Bana şaşırmadı fazla meşe, sanki baştan beri orada olduğumu biliyordu. Belki de onun eline ya da dalına doğmuştum kim bilir?. Nereye gittiğimizi sordum, cevap vermedi. Şaşırmadım, ağaçlar konuşamazdı sonuçta, büvet ağacı gibi saçma isimleri de olsa. Palamutlar, ama, şarkılarını değiştirdiler sorumdan sonra. Ezeli düşman dışbudak hakkında bir şeyler söylüyorlardı şimdi. Herhalde Batman vs. Superman tarzı bir şeyler olacak diye düşündüm. Sonra karşımızdaki oduncu ordusunu görünce yanıldığımı anladım Ezeli düşman oduncuydu tabi ki de. Çok kalabalıklardı ama meşe oakcycke'ını inadına üstlerine sürüyordu. Bağırdım daldan aşağıya doğru, insancıl bir şekilde halledelim diye problemleri. Palamutlar da bana bağırdılar, ağaçsal bir şekilde aşağıya attılar beni. Son anda meşenin beline tutundum. Arkasındaydım şimdi, kökleri her yerimi çizdiler. Oduncular üzerlerine geldiğimizi görünce kaçmaya başladılar. Ben de rahatladım haliyle, ne gerek vardı şimdi testereye filan. Meşe daha da hızlandı. Oduncular kaçıyor, biz kovalıyorduk. Keyifle etrafıma bakınca sağımda ve solumda testerelerini çalıştıran oduncuları gördüm tekrar. Tuzağa düştüğümüzü karşımızdakiler de bize doğru gelmeye başlamışlardı tam manasıyla anlamıştım. Meşeyi kenara itip oakcyle'ın kumandasını almaya çalıştım. Olmuyordu, çok ağırdı. Tam ölümün bir marangoz atölyesi gibi koktuğunu düşünürken, palamutlar birer intihar bombacısı gibi aşağıya atlamaya başladılar. Biraz önce şarkıları ile beni sinir eden bu küçük karın ağrıları, şimdi hayatımızı kurtarıyorlardı. Meşeye baktım, herhangi bir tepki vermiyordu. Ben de vermedim, sonuçta onun yardımcısıydım. Palamutlar yardımıyla iyice dağılan oduncuların arasından geçip gittik hızlıca. Demek ki hedefimiz bunlar değildi. Bir şehrin içinden geçtik O esnada bir kaç kız benim gibi meşeye sarılmaya çalıştı. Bir tanesi başarılı oldu. İsmini sordum. Söylemedi, beni değil meşeyi seviyormş. Sidekick'lerin kaderi bu deyip sineye çektim. Herhalde Pi'de Richard Parker'la beraberken bu acıları çekmiştir dedim kendi kendime. Sonra acaba bu kızın rüyası mıdır diye düşündüm . Ama meşe az sonra kızdan kurtulmasını bildi kolayca. Evet, ilerde koskoca bir ağaç ve çevresinde binlerce uşağı görünmüştü nihayet. "Dışbudak" dedim, meşe de titredi. Etrafındakileri de seçebildim sonra. Balıkçı ordularıydı. "Neden balık" dedim meşeye, cevap alamadım her zamanki gibi. Alışmaya başlıyordum bu süper kahraman çıraklığına. Meşenin ne düşündüğünü tahmin ediyordum, o dışbudakla ilgilenirken ben balıkçıların işini bitirecektim. Sonunda neden bu rüyada olduğumu anlamıştım. Bunun için biçilmiş kaftandım ben. Hemen meşenin arkasında bulunan fotokopi makinesinde elimdeki broşürü çoğaltarak etrafa atmaya başladım. Şansıma buraya gelmeden önce yanıma avlanma yasağı broşürü almıştım bir tane. Yasağı gören balıkçılar teker teker dağılmaya başladılar. Dış budak ağacı tek başına kalana kadar tüm balıkçıları izale etmeyi başardım. Meşeye baktım, benimle gurur duyduğunun farkındaydım. Bu başarının gazıyla iyice yaklaşmış olduğumuz dışbudağın üstüne atladım ve çeşitli jiu jitsu hareketleri yapmaya başladım. Etraftaki çevreciler de boş dururlar mı hiç, taşladılar beni ağaçtan düşürene kadar. Hepsi üzerime çullandılar. Bu arada meşe ile dış budak arasında büyük savaş da başlamıştı. Çevrecilerden kurtulmam kolay olmadı, ellerinde beyzbol sopaları vardı. Bir iki palamudun yardımıyla onlardan kurtulduktan sonra meşenin yardımına koştum. Dışbudak, ustamın zayıf yanını bulmuştu. Ona yeşil yaprak gösterip gücünü kaybetmesine sebep oluyordu. Herhalde daha önce yaşadığı gezegenle ilgili bir şey diye düşündüm. Ben bile gizli geçmişini bilmiyordum meşenin. Hemen o yakınlarda gördüğüm bir mega markete girdim. Bir yarım saat sonra ihtiyacım olan şeyi almıştım bile. İki tane korsan göz bandını meşenin gözlerine takmak için savaş alanına geldiğimde ustamın savaşı kaybetmek üzere olduğunu gördüm. Acaba ustama yardımcı olabilecek miydim? Yoksa dış budağa sidekick olmak daha onurlu bir davranış mı olurdu? Hala bu rüyayı okuyanlar olabileceğini değerlendirip meşenin yardımına koştum. İki gözünü de korsan bantlarıyla kapatınca hemen kendine geldi meşe ve daha önce hiç görmediğim bir hızla keresteye dönüştürdü dışbudağı. Kalan palamutlar "Dışbudak dışbıdık oldu" diye haykırıyorlardı. Soğudum tekrar hepsinden, hayatımızı kurtarsalar da. Büyük savaş bitmişti ve en büyük meşeydi artık. "Sekoyadan sonra" diye düzeltti palamutlar şarkı söyleyerek. Ustam bana minnetle bakıyordu . Kim bilir, belki ayrılıp kendi sidekickimi almamın zamanı gelmişti. Baktım meşeye, bir şey söylemedi ama onayladığını biliyordum. Gitmeden son bir sigara ikram ettim , kırmadı beni. Sigarasını yaktım, bir sonraki saniye her yer alevler içindeydi. Meşe bağırarak uyandı, ben de ağaçtan düştüm.
Yorumlar
Yorum Gönder