Saatler ilerledikçe daha da uzuyor yol, ya da sadece zaman donuyor belki. Durmak istiyorsun artık, biliyorsun herkes istiyor ama sen varsın sadece öne atılan, ilk kurban.
"Ramazan bir dursak." "Yok abi, daha yol çok önümüzde".
Bitmez ki böyle gide gide yollar. İstesen hep gidersin zaten. Önünde hep çok yol olur.
"Ölene kadar mı gideceğiz Ramazan." Gülüyor sanki espri yapmışsın gibi. Biliyordun bu yola çıktığında oysa. Epeydir gitmemiştin uzaklara. Sevmiyorsun yolları, nasıl olursa olsun. Hayat da bir yolmuş, şarkısı bile var, ama sen hayatı da sevmezsin zaten. En müsait sapaktan çıkmak istersin değil mi. mümkünse gece, kimse görmeden.
" Dur Allah aşkına Ramazan." "Peki, abi, ama beş dakika sadece. "
Otobüs durdu, attın kendini. Sen çıkınca kim var kim yok hepsi dışarı. Bırakmasaydın sigarayı iyiydi. Biraz rahatladın. Hani olman gereken bir yer vardır da olamazsın, stres basar önce, sonra zaman geçer, alışırsın, bırakırsın, gevşersin, siktir edersin her şeyi. İşte öyle bir rahatlama. Ramazan geldi, sigara uzattı inadına. Aldın, zaten bu mereti bırakmadın ki sen temelli, ara verdin sadece.
" Nasılsın abi", iyi çocuk bu Ramazan." Eh işte, biraz nefes aldım en azından." "Niye uçağa binmedin ki peki abi?" " Yok Ramazan, sevmiyorum ben uçağı." " Otobüsü de sevdiğin söylenemez fazla ama."
Gülüştünüz. Gülebilmek güzel bir şey bozkırın ortasındayken bile.
"Sen nasıl dayanıyorsun peki Ramazan?" Al işte, yine başladın boş boş konuşmaya, peki ne söyleyeceksin ki başka? Memleket nereyi üç saat önce bitirmiştiniz.
"Abi benim hayatım bu zaten." Biliyordun öyle diyeceğini. Hepimiz biliyorduk. Onun yerinde olsan sen de öyle derdin tam olarak. Hayat, hayatlarımız, hiçbir zaman yeterince hakim olamadığımız zaman aralıkları.
"İster miydin böyle olmasını eskiden, Ramazan?" " Kim ister ki abi?"
Kim ister, evet. Yollar hep aynı, sonuna kadar da böyle kalacak. Yollarmış bizi bağlayan birbirimize, ayırıyorlar oysa. Sevemedin hiç yolları. Ya şoför olsaydın?
"Kim var gideceğin yerde abi." Konuşmamış mıydınız bunları? Yoksa yanlış mı hatırlıyorsun, kafanda mı her şey, hayal mi?
"Oğlumu göreceğim, hapse girmiş. "Demeseydin keşke. Şimdi beş bin tane soru. Nasıl açıklayacaksın hakkında hiç bir şey bilmediğin bu çocuğu Ramazan'a?
"Geçmiş olsun abi" İyi, başka bir şey demedi. İnsanlar bazen şaşırtabiliyor halen seni.
Binmeye başladılar otobüse.
"Hadi abi, kalkalım yavaş yavaş." O otobüse binmek istemiyorsun. Mecbursun ama istemiyorsun.
"Yok. Ben gelmiyorum Ramazan. " Saçmalama abi, ne yapacaksın burada yolun ortasında?" Yok Ramazan, gidin siz." " Abi hadi, bırakmam seni burada." " Yok, ben iyiyim burada."
Otobüsten yükselen uğultular, Ramazan kolunu çekiyor.
"Hadi abi, bak iti var, uğursuzu var. İlk otogarda bırakırım ben seni. Hadi, dellenme öyle."
Kurtardın, yoldan öteye yürümeye başladın yavaş yavaş.
"Size iyi yolculuklar" bağırıyorsun arkana bakmadan. O da çağırıyor hala seni. İyice uzaklaştın. Herhalde ümidi kesmiştir artık, sustu. Sigara bitene kadar bakmak yok, az kaldı zaten.
Ses kesildi, sigarayı yere attın, baktın, yol bomboş. Durdun, evet karanlık.
Ne yaptım ben, niye indim otobüsten? O güvenli insan güruhundan niye ayrıldım?
İş bittikten sonra akla gelir zaten hep. Yola doğru yürüyüp başka bir araç bekle bari. Ters yöne yürüyorsun ama, yola doğru yürüyeceksin. O içindeki şey götürmüyor seni değil mi yola? Hayatın kadar boş olan yoldan uzaklaşıyorsun yavaş yavaş. Üşümüyorsun, terlemiyorsun, yorulmuyorsun, geceyi seviyorsun. Nasıl biridir acaba, sana biraz benziyor mudur? İnsanın hiç görmediği oğluna bakması nasıl bir şeydir? Hiç yaşamamıştın o duyguyu, şimdi de böyle duyguları yaşamak için çok saçma bir zaman.
Annesi var aklında, şu anki hali değil ama, yirmi üç yıldan önceki. O tanıştığınız günler. Başkalarının gösterdiği yolda yürümeye özen gösterdiğin zamanlar. Başta ailendi bu başkaları, sonra de onların kötü arkadaş dedikleri, şu bir şeyler öğretmeyi kendilerine görev sayan garip insanlar, bazense sadece filmdeki sigarasını yere atıp kızı öpen genç oldu. Hiç bir zaman hayatından eksik olmadı, Ramazan gibi seni bir yere sürüp duranlar.
Annesiyle de, sırf birlikte olman gerektiği için, beraber olmuştun. O sırada içinde bulunduğun toplumun yaşam kuralları sana öyle dikte etmişti her şeyi. 2-3 ay beraber oldunuz, havai bir kızdı. Öyle diyorlardı beyni güzel insanlara bulunduğun yerlerde. Her ne kadar öz benliğinle verilmemiş bir karar da olsa, güzel zamanlardı
Sonra bıraktın tabi, şartlar öyle gerektiriyordu. Tıpkı ondan sonraki 23 yıl şartların gerektirdiklerine bağlı kaldığın gibi, o zaman da yapman gerekeni yaptın. Sana çizilen yol buydu. O yol üzerinde istenildiği şekilde yürümen gerekiyordu. Tüm dünyanın senin için birleşip çizdiği bu yolda yürümekten ne zaman vaz geçtin peki? Dün o mektubu okuduktan sonra mı? Yoksa otobüsten inince mi?
Uzaklardan bir ses. Bir araba belki, hızlı. Devam ediyorsun yürümeye, nereye gittiğini bilmiyor musun? Sadece yoldan uzaklaşmak mı yoksa isteğin? Aslında amacın da yok değil mi? Sadece seni götürenin o amaçta olduğunu düşünüyorsun. Bu bilim kurgu ya da psikolojik bir hikâye olsa bu, içinde yer bulabilir miydin, kafandaki ağır kütleyi öbür tarafa itelemeye çalışıyorsun böyle şeylerle. Yapamam, babayım artık ben, kütle olduğu yere tekrar yerleşti.
Ne yazıyordu mektupta? Oğlunun -bu kelimenin sana doğru böyle kullanıldığına ilk defa şahit olmuştun- ölümlü bir kaza yüzünden hapse düştüğünü ve evet bir oğlun olduğunu, artık tek başına idare edemediğini söylüyor ve yardım istiyor. Para göndermeni değil, seni bekliyordu sadece. Durumu idrak etmen epey zor olmuştu. Telefon numarası yazmıyordu. İnternette de bulamadın zaten. Altı saat boyunca yaptığın iç muhasebe sonucunda otobüsteydin işte. De şu andaki durumu nasıl açıklayacaksın bakalım? Muhasebe kelimesini de sevmedin hiç, yolları sevmediğim gibi.
Nereye gidiyorum ben? Ne yapacağım? Nasıl yardım edeceğim? Niye bana yazmıştı ki Allah’ın cezası?
Başın çatlıyor bu düşüncelerle. Arkanda yol görünmüyor artık. Yanlış zaman sigarayı bırakmak için, fark ettin ama geç oldu biraz. Yere çöküyorsun. Uzan diyor bir ses, ben değil, başka bir ses. Uzanıyorsun. Gökyüzüne bakıyorsun. Refleks olarak Büyük Ayıyı, Kutup Yıldızını arıyor gözlerin. Hava açık, işte Kuzey. Bu bilgi hayatta ne işine yaradı şu ana kadar diye düşünüyorsun. Kendi hayatın mıydı ki bu? Frank Sinatra geliyor sonra aklına. Kendi yolundan gidebilmeyi başarmış mıdır acaba ?
Gözlerin parlıyor, bir şey geldi sanki aklına. Bir yol, herkesin, her şeyin iyi olacağı bir yol- ama zor. Hep zor olur zaten. Sevmiyorsun yolları ama bu kez yürüyeceksin o yoldan. Yo, karşı çıkma, tamam, sadece yıldız kayarsa seçeceksin o yolu. Kaymazsa başka bir şey buluruz beraber. Başladın bir kez çizmeye kendi kaderini, elbet başka bir şeyler de buluruz.
Bekliyorsun, sayıyorsun hatta saniyeleri. 200’e gelmeden bir parlama, cezvenin ilerisinde bir ışık. Küfretme öyle, bu kadar kolay bir totem bul diye ben söylemedim sana. Kalkıyorsun, yola doğru yürümeye. Kendinden vereceksin belki ama herkes mutlu olacak. Aklına gelen herkes. Ramazan? O unutmuştur zaten seni. Eskisinden bir farkın olmayacak fazla. Belki daha bile hoşuna gider böyle yaşamak.
Hayat normale döndü yine. Hava da serinlemeye başlamış. Yola yaklaştıkça, içindeki şey engellemeye çalışıyor artan sevinci. Karamsarlık da var bolca. Kaçamadın yine, hayatın buldu seni, içine çekiyor.
On dakika olmuştur, yol üstünde araç bekliyorsun gitmek için. Güneşin doğmasına daha da var. Bir fikrin yok ama iyi bile olabilir belki. Aile kavramı senin için şu ana kadar çizilen en iyi yol olabilir hatta. Hak etmediğini düşünüyorsun biliyorum, ama hangimiz gerçekten hak ettik ki verileni. Hele bir başlasın , ondan sonra olacaklar hep.... Işığı geliyor her zamanki gibi önce, sonra ses. El sallıyorsun hızla gelen arabaya. Hiç yavaşlamadı, görmedi galiba. Olsun, başka arabalar gelir nasılsa, yol senin ne de olsa. Araba yaklaşıyor, niye ilerliyorsun yola doğru, dur…
Rahatladın değil mi sonunda? Başardın istediğini, uzaklaştın yoldan ve hayattan bir şekilde. Kendi çizdiğin yoldasın artık. Yerde uzanırken giden arabaya doğru bakıyorsun. Gülüyorsun. Evet, yolları sevemedin bir türlü
"Ramazan bir dursak." "Yok abi, daha yol çok önümüzde".
Bitmez ki böyle gide gide yollar. İstesen hep gidersin zaten. Önünde hep çok yol olur.
"Ölene kadar mı gideceğiz Ramazan." Gülüyor sanki espri yapmışsın gibi. Biliyordun bu yola çıktığında oysa. Epeydir gitmemiştin uzaklara. Sevmiyorsun yolları, nasıl olursa olsun. Hayat da bir yolmuş, şarkısı bile var, ama sen hayatı da sevmezsin zaten. En müsait sapaktan çıkmak istersin değil mi. mümkünse gece, kimse görmeden.
" Dur Allah aşkına Ramazan." "Peki, abi, ama beş dakika sadece. "
Otobüs durdu, attın kendini. Sen çıkınca kim var kim yok hepsi dışarı. Bırakmasaydın sigarayı iyiydi. Biraz rahatladın. Hani olman gereken bir yer vardır da olamazsın, stres basar önce, sonra zaman geçer, alışırsın, bırakırsın, gevşersin, siktir edersin her şeyi. İşte öyle bir rahatlama. Ramazan geldi, sigara uzattı inadına. Aldın, zaten bu mereti bırakmadın ki sen temelli, ara verdin sadece.
" Nasılsın abi", iyi çocuk bu Ramazan." Eh işte, biraz nefes aldım en azından." "Niye uçağa binmedin ki peki abi?" " Yok Ramazan, sevmiyorum ben uçağı." " Otobüsü de sevdiğin söylenemez fazla ama."
Gülüştünüz. Gülebilmek güzel bir şey bozkırın ortasındayken bile.
"Sen nasıl dayanıyorsun peki Ramazan?" Al işte, yine başladın boş boş konuşmaya, peki ne söyleyeceksin ki başka? Memleket nereyi üç saat önce bitirmiştiniz.
"Abi benim hayatım bu zaten." Biliyordun öyle diyeceğini. Hepimiz biliyorduk. Onun yerinde olsan sen de öyle derdin tam olarak. Hayat, hayatlarımız, hiçbir zaman yeterince hakim olamadığımız zaman aralıkları.
"İster miydin böyle olmasını eskiden, Ramazan?" " Kim ister ki abi?"
Kim ister, evet. Yollar hep aynı, sonuna kadar da böyle kalacak. Yollarmış bizi bağlayan birbirimize, ayırıyorlar oysa. Sevemedin hiç yolları. Ya şoför olsaydın?
"Kim var gideceğin yerde abi." Konuşmamış mıydınız bunları? Yoksa yanlış mı hatırlıyorsun, kafanda mı her şey, hayal mi?
"Oğlumu göreceğim, hapse girmiş. "Demeseydin keşke. Şimdi beş bin tane soru. Nasıl açıklayacaksın hakkında hiç bir şey bilmediğin bu çocuğu Ramazan'a?
"Geçmiş olsun abi" İyi, başka bir şey demedi. İnsanlar bazen şaşırtabiliyor halen seni.
Binmeye başladılar otobüse.
"Hadi abi, kalkalım yavaş yavaş." O otobüse binmek istemiyorsun. Mecbursun ama istemiyorsun.
"Yok. Ben gelmiyorum Ramazan. " Saçmalama abi, ne yapacaksın burada yolun ortasında?" Yok Ramazan, gidin siz." " Abi hadi, bırakmam seni burada." " Yok, ben iyiyim burada."
Otobüsten yükselen uğultular, Ramazan kolunu çekiyor.
"Hadi abi, bak iti var, uğursuzu var. İlk otogarda bırakırım ben seni. Hadi, dellenme öyle."
Kurtardın, yoldan öteye yürümeye başladın yavaş yavaş.
"Size iyi yolculuklar" bağırıyorsun arkana bakmadan. O da çağırıyor hala seni. İyice uzaklaştın. Herhalde ümidi kesmiştir artık, sustu. Sigara bitene kadar bakmak yok, az kaldı zaten.
Ses kesildi, sigarayı yere attın, baktın, yol bomboş. Durdun, evet karanlık.
Ne yaptım ben, niye indim otobüsten? O güvenli insan güruhundan niye ayrıldım?
İş bittikten sonra akla gelir zaten hep. Yola doğru yürüyüp başka bir araç bekle bari. Ters yöne yürüyorsun ama, yola doğru yürüyeceksin. O içindeki şey götürmüyor seni değil mi yola? Hayatın kadar boş olan yoldan uzaklaşıyorsun yavaş yavaş. Üşümüyorsun, terlemiyorsun, yorulmuyorsun, geceyi seviyorsun. Nasıl biridir acaba, sana biraz benziyor mudur? İnsanın hiç görmediği oğluna bakması nasıl bir şeydir? Hiç yaşamamıştın o duyguyu, şimdi de böyle duyguları yaşamak için çok saçma bir zaman.
Annesi var aklında, şu anki hali değil ama, yirmi üç yıldan önceki. O tanıştığınız günler. Başkalarının gösterdiği yolda yürümeye özen gösterdiğin zamanlar. Başta ailendi bu başkaları, sonra de onların kötü arkadaş dedikleri, şu bir şeyler öğretmeyi kendilerine görev sayan garip insanlar, bazense sadece filmdeki sigarasını yere atıp kızı öpen genç oldu. Hiç bir zaman hayatından eksik olmadı, Ramazan gibi seni bir yere sürüp duranlar.
Annesiyle de, sırf birlikte olman gerektiği için, beraber olmuştun. O sırada içinde bulunduğun toplumun yaşam kuralları sana öyle dikte etmişti her şeyi. 2-3 ay beraber oldunuz, havai bir kızdı. Öyle diyorlardı beyni güzel insanlara bulunduğun yerlerde. Her ne kadar öz benliğinle verilmemiş bir karar da olsa, güzel zamanlardı
Sonra bıraktın tabi, şartlar öyle gerektiriyordu. Tıpkı ondan sonraki 23 yıl şartların gerektirdiklerine bağlı kaldığın gibi, o zaman da yapman gerekeni yaptın. Sana çizilen yol buydu. O yol üzerinde istenildiği şekilde yürümen gerekiyordu. Tüm dünyanın senin için birleşip çizdiği bu yolda yürümekten ne zaman vaz geçtin peki? Dün o mektubu okuduktan sonra mı? Yoksa otobüsten inince mi?
Uzaklardan bir ses. Bir araba belki, hızlı. Devam ediyorsun yürümeye, nereye gittiğini bilmiyor musun? Sadece yoldan uzaklaşmak mı yoksa isteğin? Aslında amacın da yok değil mi? Sadece seni götürenin o amaçta olduğunu düşünüyorsun. Bu bilim kurgu ya da psikolojik bir hikâye olsa bu, içinde yer bulabilir miydin, kafandaki ağır kütleyi öbür tarafa itelemeye çalışıyorsun böyle şeylerle. Yapamam, babayım artık ben, kütle olduğu yere tekrar yerleşti.
Ne yazıyordu mektupta? Oğlunun -bu kelimenin sana doğru böyle kullanıldığına ilk defa şahit olmuştun- ölümlü bir kaza yüzünden hapse düştüğünü ve evet bir oğlun olduğunu, artık tek başına idare edemediğini söylüyor ve yardım istiyor. Para göndermeni değil, seni bekliyordu sadece. Durumu idrak etmen epey zor olmuştu. Telefon numarası yazmıyordu. İnternette de bulamadın zaten. Altı saat boyunca yaptığın iç muhasebe sonucunda otobüsteydin işte. De şu andaki durumu nasıl açıklayacaksın bakalım? Muhasebe kelimesini de sevmedin hiç, yolları sevmediğim gibi.
Nereye gidiyorum ben? Ne yapacağım? Nasıl yardım edeceğim? Niye bana yazmıştı ki Allah’ın cezası?
Başın çatlıyor bu düşüncelerle. Arkanda yol görünmüyor artık. Yanlış zaman sigarayı bırakmak için, fark ettin ama geç oldu biraz. Yere çöküyorsun. Uzan diyor bir ses, ben değil, başka bir ses. Uzanıyorsun. Gökyüzüne bakıyorsun. Refleks olarak Büyük Ayıyı, Kutup Yıldızını arıyor gözlerin. Hava açık, işte Kuzey. Bu bilgi hayatta ne işine yaradı şu ana kadar diye düşünüyorsun. Kendi hayatın mıydı ki bu? Frank Sinatra geliyor sonra aklına. Kendi yolundan gidebilmeyi başarmış mıdır acaba ?
Gözlerin parlıyor, bir şey geldi sanki aklına. Bir yol, herkesin, her şeyin iyi olacağı bir yol- ama zor. Hep zor olur zaten. Sevmiyorsun yolları ama bu kez yürüyeceksin o yoldan. Yo, karşı çıkma, tamam, sadece yıldız kayarsa seçeceksin o yolu. Kaymazsa başka bir şey buluruz beraber. Başladın bir kez çizmeye kendi kaderini, elbet başka bir şeyler de buluruz.
Bekliyorsun, sayıyorsun hatta saniyeleri. 200’e gelmeden bir parlama, cezvenin ilerisinde bir ışık. Küfretme öyle, bu kadar kolay bir totem bul diye ben söylemedim sana. Kalkıyorsun, yola doğru yürümeye. Kendinden vereceksin belki ama herkes mutlu olacak. Aklına gelen herkes. Ramazan? O unutmuştur zaten seni. Eskisinden bir farkın olmayacak fazla. Belki daha bile hoşuna gider böyle yaşamak.
Hayat normale döndü yine. Hava da serinlemeye başlamış. Yola yaklaştıkça, içindeki şey engellemeye çalışıyor artan sevinci. Karamsarlık da var bolca. Kaçamadın yine, hayatın buldu seni, içine çekiyor.
On dakika olmuştur, yol üstünde araç bekliyorsun gitmek için. Güneşin doğmasına daha da var. Bir fikrin yok ama iyi bile olabilir belki. Aile kavramı senin için şu ana kadar çizilen en iyi yol olabilir hatta. Hak etmediğini düşünüyorsun biliyorum, ama hangimiz gerçekten hak ettik ki verileni. Hele bir başlasın , ondan sonra olacaklar hep.... Işığı geliyor her zamanki gibi önce, sonra ses. El sallıyorsun hızla gelen arabaya. Hiç yavaşlamadı, görmedi galiba. Olsun, başka arabalar gelir nasılsa, yol senin ne de olsa. Araba yaklaşıyor, niye ilerliyorsun yola doğru, dur…
Rahatladın değil mi sonunda? Başardın istediğini, uzaklaştın yoldan ve hayattan bir şekilde. Kendi çizdiğin yoldasın artık. Yerde uzanırken giden arabaya doğru bakıyorsun. Gülüyorsun. Evet, yolları sevemedin bir türlü
Yorumlar
Yorum Gönder