Resim yapmaya başlasam diyorum. Yaşlılık alameti diyorlar, sen andropoza mı girdin diyorlar, orta yaşı geçkin kadınların en büyük tutkusu diyorlar, aldırmıyorum. Alıyorum boyalarımı , tuvalimi, paletimi. Döküyorum renkleri üstüne paletin . Bir bilene soruyorum yeterli mi diye. Yeterli diyor bilen. Ayrı mı kullanmak lazım diyorum renkleri. Sen bilirsin diyor bilen. O zaman sen niye biliyorsun diyorum. Cevap veremiyor. Ben bilirsem maviyle başlamam gerekiyor. İlk maviyle başlarım çünkü her şeye . Sabah uyanınca maviyle başlamak için güne, "I Guess That's Why They Call It the Blues" dinliyorum hep. Maviyle başlamak için her yemeğe, bir şey yemiyorum kahvaltıda. Yaban Mersini yok bizim oralarda çünkü. Rokfor da sevmiyorum. Mavi ile başlamak için her aşka, gökyüzüne bakıyorum öperken hep onu. Gece de öpmüyorum o ilk defa olandan. Mavi başlamak için her ölüme, denize atıyorum kendimi. Ama Akdeniz'e, mavinin mavi olduğu yere. Mavi ile başlıyorum resme haliyle. Maviyle ve denizle. Deniz mavi olur çünkü resimde. Akdeniz'i çiziyorum diyorum kendime. Boş, temiz , mavi Akdeniz'i. Gaza geliyorum, atıyorum kendimi oraya sonra. Batıyorum, çok mavi bu deniz çünkü. Bir şeyler eksik bu denizde diyorum. Her masalda olan denize düşenleri kurtaran bir şeyler. Anlıyorum hemen, zekiyim çünkü. Deniz kızı çiziyorum hemen yanıma üç tane. allahın hakkı üçtür çünkü. Burada Triton var diyor çirkin olan. Aslında hepsi çirkin, güzel resim yapamıyorum ben. Onun hakkı yedi diyor ortadaki, bir de ben bu kadar çirkin olmayı hak edecek ne yaptım. Önemli değil diyorum, photoshop var nasılsa. Üçüncüsü bakıyor ama konuşmuyor. En çok onu seviyorum aralarında. Öpüyorum yanağından. Teşekkürler beni kurtarmaya geldiğiniz için diyorum. Tritona saygısızlık olmasın diye dört tane daha çiziyorum. Bu son çizdiklerim daha güzel, deneyim her şeydir diyor son çizdiğim en deneyimlisi. Bir deneyeyim diyorum, olmaz sen hakem olacaksın diyor takım kaptanı ve su topunu kafama atıyor. Ben kaç kişi olması lazım diye düşünürken oyuncu sayısı, Erzurumspor su topu takımı geliyor yedi kişiyle. Tamam diyorum, deniz şartları uygun, düdük çalıyorum ama kimse duymuyor. Maç da başlayamıyor. Ben de ukulele çalıyorum, başlıyor maç. Kıran kırana geçiyor ve ben son dakika penaltısı veriyorum. Erzurumlular üzülüp gidiyor. Maçı 1-0 kurtarıcılarım kazanıyor. Seviniyorlar haliyle. Ben de seviniyorum ama belli etmemeye çalışıyorum, daha diğer renkler duruyor çünkü orada. Kırmızıyı koyuyorum, hepsi kırmızı ne olacak diye merakla bekliyorlar. Belki de bazıları kendine istiyorlar o rengi. Kadınlar kırmızıyı hep kendilerine isterler çünkü. Ama ben bağırıyorum Erzurumspor su topu takımının arkasından. Onlara kırmızı burunlar çiziyorum. Soğuk olur diye erzurum. Seviniyorlar , gidiyorlar sonra. Ben de üşüdüm diyorum, ne vereceksiniz bana. Deniz kızlarından en sarışın olanı sarı bir dondurma veriyor bana. Kavunlu mu diyorum, limonlu diyor. Yiyorum, hayır yeme diyor , yala sadece. Görgüsüzlüğümden ötürü çok utanıyorum. Yağmur başlıyor, burada kar olmaz mı diyorum. Daha beyaz gelmedi diyor ilk çizdiğim, servisteymiş. Biraz bekliyoruz. Bu arada En sarı olan yağmurun altından geçiyor. Biraz gürültü oluyor. Gökkuşağı oluyor gök gürültüsünün altında. Herkes alkışlıyor. Ben de servisten inen beyazla kar taneleri çiziyorum mercanların yanına. Üşüyor mercanlar, ben üşümüyorum artık. Limonlu dondurmamı yalamaya devam ederek pamuk tarlaları çiziyorum. Hepimiz uykuya dalıyoruz tarlada. Pamuk prenses gelip bizi uyandırıyor sonra. Üstü sırılsıklam olmuş, mayo istiyor. Herkesi denemiş bir ben uyanmışım. Ben sarı mavi kırmızı bir mayo çiziyorum. Siyah da olması lazım diyor , bakıyorum , siyah rengi almamışım. Özür diliyorum ve en son çizdiğim kızı uyandırıyorum, siyah lazım bana diyorum. Sokuyor elini içime , siyah bir şeyler çıkarıyor göğsümden, bunla çiz diyor. Tamamlıyorum pamuk prensesin mayosunu. Veriyorum , bakma ama diyor, elimle yüzümü kapatıyorum, mayosunu giyiyor o da. Bir ara ellerimi aralıyorum ve pamukta çok fazla beyaz kullandığımı anlıyorum. Pamuk prenses giyinince Erzurumspor su topu takımı alıp götürüyor O'nu. Nereye gidiyorlar bilmiyorum. Ama aklım O'nda kalıyor. Keşke biraz daha uzun olsalardı diyorum, biraz daha az öfkeli bir de. Sonra bu dediklerimi şarkıya dökmek istiyorum. Beyaz bir piyano yapıyorum, beyaz duruyor hala . Siyah tuşları için renk kalmamış ama. Takım kaptanına dönüyorum tekrar, olmaz diyor. Siyah sadece mayolar içindir. Ben de siyahsız çalıyorum şarkımı, "Goodnight Moon" çalıyorum deniz kızlarına. Alkışlıyorlar beni de. Bir de ayışığı sonatı istiyorlar. Yok siyahsız olmuyor diyorum o dediğiniz. Triton lazım diyorlar o zaman. Çiziyorum hemen maviyle, bir de yeşil dünya çiziyorum yanına. Elimi korkak alıştırmıyorum çünkü. Triton bana kızıyor siyah istediğim için , beni gönderiyor o yeşil dünyaya. Gidiyorum ben de , bir dediğini iki etmiyorum. Yeşil dünya acaba ay mı bana, yoksa herkese mi aynı diye saçmalarken pamuk prenses koşa koşa mayosu yırtılmış bir halde yanıma geliyor. Soramıyorum ne olduğunu, üzgün çünkü. Keşke biraz daha az sinirli olsaydılar diye düşünüyorum. Elma ister misin diyorum. Evet diyor. Uğraşıyorum ona dünyanın en güzel elmasını yapmak için, kırmızı sarı yeşil beyaz , bir çok renkte deniyorum, en güzeli kırmızı oluyor haliyle. Sonra veriyorum pamuk prensese, ısırıyor ve ölüyor hemen. Öpüyorum, uyanıp bir tokat atıyor bana, pembeyle yüzüme dört parmak çiziyorum. Bir daha öpüyorum. Kucağıma alıp götürüyorum evine. Eşikten geçiriyorum. Senin işin tamam diyor pamuk. Niye diyorum. Resim bitmiş diyor. Gerçekten mi diyorum. Evet diyor. Bakıyorum ben de , resim bitmiş. Tamam diyorum, imzamı atıyorum resmin altına. Koyuyorum bir çantanın içine. Çıkıyorum dışarı. Postaneye kadar yürüyorum hızlı adımlarla, uyuşmuş ayağım. Paket yapıp resmimi, üstüne pul yapıştırıyorum. Limonlu dondurma gibi pulun tadı. Sonra gönderiyorum o yeşil dünyaya resmimi. Pamuk kapı çalınınca bakıyor hemen. Resmin geldiğini anlıyor. Yırtıp açıyor paketi. Duvara çakmış çiviyi , hazır yeri resmimin. Asıyor resmi, çıkıyoruz beraber dışarı ve ben öpüyorum onu mavi gökyüzüne bakarken, henüz gece olmadan.
Resim yapmaya başlasam diyorum. Yaşlılık alameti diyorlar, sen andropoza mı girdin diyorlar, orta yaşı geçkin kadınların en büyük tutkusu diyorlar, aldırmıyorum. Alıyorum boyalarımı , tuvalimi, paletimi. Döküyorum renkleri üstüne paletin . Bir bilene soruyorum yeterli mi diye. Yeterli diyor bilen. Ayrı mı kullanmak lazım diyorum renkleri. Sen bilirsin diyor bilen. O zaman sen niye biliyorsun diyorum. Cevap veremiyor. Ben bilirsem maviyle başlamam gerekiyor. İlk maviyle başlarım çünkü her şeye . Sabah uyanınca maviyle başlamak için güne, "I Guess That's Why They Call It the Blues" dinliyorum hep. Maviyle başlamak için her yemeğe, bir şey yemiyorum kahvaltıda. Yaban Mersini yok bizim oralarda çünkü. Rokfor da sevmiyorum. Mavi ile başlamak için her aşka, gökyüzüne bakıyorum öperken hep onu. Gece de öpmüyorum o ilk defa olandan. Mavi başlamak için her ölüme, denize atıyorum kendimi. Ama Akdeniz'e, mavinin mavi olduğu yere. Mavi ile başlıyorum resme haliyle. Maviyle ve denizle. Deniz mavi olur çünkü resimde. Akdeniz'i çiziyorum diyorum kendime. Boş, temiz , mavi Akdeniz'i. Gaza geliyorum, atıyorum kendimi oraya sonra. Batıyorum, çok mavi bu deniz çünkü. Bir şeyler eksik bu denizde diyorum. Her masalda olan denize düşenleri kurtaran bir şeyler. Anlıyorum hemen, zekiyim çünkü. Deniz kızı çiziyorum hemen yanıma üç tane. allahın hakkı üçtür çünkü. Burada Triton var diyor çirkin olan. Aslında hepsi çirkin, güzel resim yapamıyorum ben. Onun hakkı yedi diyor ortadaki, bir de ben bu kadar çirkin olmayı hak edecek ne yaptım. Önemli değil diyorum, photoshop var nasılsa. Üçüncüsü bakıyor ama konuşmuyor. En çok onu seviyorum aralarında. Öpüyorum yanağından. Teşekkürler beni kurtarmaya geldiğiniz için diyorum. Tritona saygısızlık olmasın diye dört tane daha çiziyorum. Bu son çizdiklerim daha güzel, deneyim her şeydir diyor son çizdiğim en deneyimlisi. Bir deneyeyim diyorum, olmaz sen hakem olacaksın diyor takım kaptanı ve su topunu kafama atıyor. Ben kaç kişi olması lazım diye düşünürken oyuncu sayısı, Erzurumspor su topu takımı geliyor yedi kişiyle. Tamam diyorum, deniz şartları uygun, düdük çalıyorum ama kimse duymuyor. Maç da başlayamıyor. Ben de ukulele çalıyorum, başlıyor maç. Kıran kırana geçiyor ve ben son dakika penaltısı veriyorum. Erzurumlular üzülüp gidiyor. Maçı 1-0 kurtarıcılarım kazanıyor. Seviniyorlar haliyle. Ben de seviniyorum ama belli etmemeye çalışıyorum, daha diğer renkler duruyor çünkü orada. Kırmızıyı koyuyorum, hepsi kırmızı ne olacak diye merakla bekliyorlar. Belki de bazıları kendine istiyorlar o rengi. Kadınlar kırmızıyı hep kendilerine isterler çünkü. Ama ben bağırıyorum Erzurumspor su topu takımının arkasından. Onlara kırmızı burunlar çiziyorum. Soğuk olur diye erzurum. Seviniyorlar , gidiyorlar sonra. Ben de üşüdüm diyorum, ne vereceksiniz bana. Deniz kızlarından en sarışın olanı sarı bir dondurma veriyor bana. Kavunlu mu diyorum, limonlu diyor. Yiyorum, hayır yeme diyor , yala sadece. Görgüsüzlüğümden ötürü çok utanıyorum. Yağmur başlıyor, burada kar olmaz mı diyorum. Daha beyaz gelmedi diyor ilk çizdiğim, servisteymiş. Biraz bekliyoruz. Bu arada En sarı olan yağmurun altından geçiyor. Biraz gürültü oluyor. Gökkuşağı oluyor gök gürültüsünün altında. Herkes alkışlıyor. Ben de servisten inen beyazla kar taneleri çiziyorum mercanların yanına. Üşüyor mercanlar, ben üşümüyorum artık. Limonlu dondurmamı yalamaya devam ederek pamuk tarlaları çiziyorum. Hepimiz uykuya dalıyoruz tarlada. Pamuk prenses gelip bizi uyandırıyor sonra. Üstü sırılsıklam olmuş, mayo istiyor. Herkesi denemiş bir ben uyanmışım. Ben sarı mavi kırmızı bir mayo çiziyorum. Siyah da olması lazım diyor , bakıyorum , siyah rengi almamışım. Özür diliyorum ve en son çizdiğim kızı uyandırıyorum, siyah lazım bana diyorum. Sokuyor elini içime , siyah bir şeyler çıkarıyor göğsümden, bunla çiz diyor. Tamamlıyorum pamuk prensesin mayosunu. Veriyorum , bakma ama diyor, elimle yüzümü kapatıyorum, mayosunu giyiyor o da. Bir ara ellerimi aralıyorum ve pamukta çok fazla beyaz kullandığımı anlıyorum. Pamuk prenses giyinince Erzurumspor su topu takımı alıp götürüyor O'nu. Nereye gidiyorlar bilmiyorum. Ama aklım O'nda kalıyor. Keşke biraz daha uzun olsalardı diyorum, biraz daha az öfkeli bir de. Sonra bu dediklerimi şarkıya dökmek istiyorum. Beyaz bir piyano yapıyorum, beyaz duruyor hala . Siyah tuşları için renk kalmamış ama. Takım kaptanına dönüyorum tekrar, olmaz diyor. Siyah sadece mayolar içindir. Ben de siyahsız çalıyorum şarkımı, "Goodnight Moon" çalıyorum deniz kızlarına. Alkışlıyorlar beni de. Bir de ayışığı sonatı istiyorlar. Yok siyahsız olmuyor diyorum o dediğiniz. Triton lazım diyorlar o zaman. Çiziyorum hemen maviyle, bir de yeşil dünya çiziyorum yanına. Elimi korkak alıştırmıyorum çünkü. Triton bana kızıyor siyah istediğim için , beni gönderiyor o yeşil dünyaya. Gidiyorum ben de , bir dediğini iki etmiyorum. Yeşil dünya acaba ay mı bana, yoksa herkese mi aynı diye saçmalarken pamuk prenses koşa koşa mayosu yırtılmış bir halde yanıma geliyor. Soramıyorum ne olduğunu, üzgün çünkü. Keşke biraz daha az sinirli olsaydılar diye düşünüyorum. Elma ister misin diyorum. Evet diyor. Uğraşıyorum ona dünyanın en güzel elmasını yapmak için, kırmızı sarı yeşil beyaz , bir çok renkte deniyorum, en güzeli kırmızı oluyor haliyle. Sonra veriyorum pamuk prensese, ısırıyor ve ölüyor hemen. Öpüyorum, uyanıp bir tokat atıyor bana, pembeyle yüzüme dört parmak çiziyorum. Bir daha öpüyorum. Kucağıma alıp götürüyorum evine. Eşikten geçiriyorum. Senin işin tamam diyor pamuk. Niye diyorum. Resim bitmiş diyor. Gerçekten mi diyorum. Evet diyor. Bakıyorum ben de , resim bitmiş. Tamam diyorum, imzamı atıyorum resmin altına. Koyuyorum bir çantanın içine. Çıkıyorum dışarı. Postaneye kadar yürüyorum hızlı adımlarla, uyuşmuş ayağım. Paket yapıp resmimi, üstüne pul yapıştırıyorum. Limonlu dondurma gibi pulun tadı. Sonra gönderiyorum o yeşil dünyaya resmimi. Pamuk kapı çalınınca bakıyor hemen. Resmin geldiğini anlıyor. Yırtıp açıyor paketi. Duvara çakmış çiviyi , hazır yeri resmimin. Asıyor resmi, çıkıyoruz beraber dışarı ve ben öpüyorum onu mavi gökyüzüne bakarken, henüz gece olmadan.
Yorumlar
Yorum Gönder