İnsan genel olarak kifayetsiz olduğunu ne zaman anlar? Muhteris değil sadece kifayetsiz olduğunu. Ya da daha anlaşılır bir şekilde sorayım, aslında bir bok olmadığınızı ne zaman fark ettiniz? Çok istediğiniz bir şeyi beceremedikten sonra mı, ya da çok sevdiğiniz birisini hayal kırıklığına uğratınca? Belki de bir şeyler yapmaya çalıştınız ve karşınızdakiler size "genel olarak iyi" gibi beylik bir şeyler söyledi. Yani beceriksizliğini, yeteneksizliğinizi, eksizkliğinizi yüzünüze vurmadılar direk. Ama siz onların düşündüğü kadar salak değilsiniz ne yazık ki? Onlara çaktırmadan yerin dibine girdiniz bu kez de. Ne yapacaksınız peki bundan sonra. Bu kadar mağlubiyetten sonra vazgeçmeyecek misiniz hala? Yoksa, Samuel Beckett miydi, O'nun dediği gibi daha iyi mi yenileceksiniz? Neyse ki kişisel gelişim şeylerine fazla kıymet vermem. Belki de yıllardır gelişemememin bir sebebi de budur. Sonuçta sürekli kaybeden birisiniz. Sizin pes etmeniz lazım ki bir kahraman, bir dahi, bir çok çalışan salak sıyrılıversin aradan ve bir şeyi değiştirebilsin. Peki benim o olmadığımı bereden biliyorsun dediğinizi duyar gibiyim. Eğer "pes etmeyin, çalışın, hak ettiğiniz değere ulaşacaksınız vb." deseydim böyle cümlelere dahil olmazdım eminim ki. İnsanoğlu birinin yenildiğini , ezildiğini ve benzeri durumlar içine girdiğini görünce bir tekme daha atmaya çok hevesli ne yazık ki. Şimdi yukarıda bahsettiğim insanların işte; kahraman, dahi, devrimci; işte neyse onların hepsinin tarih kitaplarında yazmayan bir ortak özelliği daha var, şanslı olmaları. Hiç kimse şans faktörü olmadan o kadar büyük bir şeyler yapamaz sonuçta. Şimdi, biraz durduralım , ben zamanı- siz kolunuzdaki saati.(Saati olmayanlar herhangi bir şey durdurmak zorunda değil) ve geriye bakalım. Hayatınızın hangi döneminde şanslıydınız ki siz? Ne zaman başarılı oldunuz ? Yıllar boyu aldığınız Loto kuponlarında en çok kaç tutturdunuz? Yoksa her şeyin bilincinde birisi olarak benim gibi vaz mı geçtiniz almaya öyle şeyleri? Nasıl bu kadar emin konuşuyoum ki ben? Biliyorum çünkü, o dediğim şanslı insanlar böyle şeyleri okumaya vakit harcamazlar. Onların zamanları kıymetlidir. Onlar sizin gibi durdurmadılar zamanı zaten. Ben ne zamandır takip ediyorum onları. Sizi biliyorum, siz ceptesiniz zaten. Ama onların yönettiği dünyalar artık çekilir olmayı bıraktı epey zamandır. İster misiniz siz de kifayetsiz görünmediğiniz bir dünyada yaşamak? Binlerce yıldır onlar yönetiyor bu dünyayı. Pek de başarılı oldukları söylenemez. Ama düşünmedikleri bir şey var. Onlar üç beş kişi. Biz ise milyonlarız, kifayetsiz milyonlar. Belki de kim olduğumuzu unutup bir an için, o belirsiz topluluğa dahil olursak kar tanesi modunda, üzerlerine çığ gibi düşebiliriz. Kar tanesi gibi, herkes ayrı ayrı, biz bir bireyiz diye gaza geliyorsunuz şu anda hissedebiliyorum. Değil ama. Biz kifayetsizler ordusu hiç bir zaman öyle farklı bireylerden oluşmadık. Bu cesur yeni dünyanın epsilonlarıyız biz sonuçta. Ama bizi bir şeye şartlandırmaya bile gerek görmemişler otorite sembolleri. Bunlar zaten fark edecekler tarihin bir döneminde yetersizliklerini ve çökecekler demişler. Bu kadar masrafa girmeye gerek yok bunlar için demişler. Ve tam da dedikleri gibi olmuş. Hepimiz o baştaki söz gibi daha iyi kaybetmeye çalışıyoruz. Ama Samuel Beckett voliyi vurup gitmiş anlamsız bekleyişlere takılmadan. Ben bile hala yazıyorum bunca salak şeyi- kimseye bir şey ifade etmediğini bilmeme rağmen. Oğuz Atay da tutunamayanlardan mıymış bizim gibi gerçekten? Belki de çevremizdeki şanslı sahtekarlardan kurtulmanın bir yolu vardır. Ama ne yazık ki bu bizlere bahşedilmiş bir bilgi değil. Zaten baştan beri okuyan son iki kişinin de ayrıldığını hissediyorum buradan. Ben de olsam giderdim. Hepimiz aynıyız sonuçta. Biz dünyada mevcut olmayan bir şeyiz, milyonlarca olan ama. Aynı kar taneleriyiz biz. Sahtekarlara öykünen. Biz tanrı olmak istemiyoruz. Sadece onun gözdesi olup yalakalık yapmak istiyoruz . Ama onu bile beceremediğimiz için ateist olarak kalıyoruz burada. Ya da agnostik içimizde hala umut kaldıysa. Ne zaman fark ettik ki bunu? Gerçekten bir şey olmadığımızı. Herhalde hep vardı bu içimizde, sadece birilerinin bizi itmesi gerekiyordu arkamızdan kar yığınına doğru.
İnsan genel olarak kifayetsiz olduğunu ne zaman anlar? Muhteris değil sadece kifayetsiz olduğunu. Ya da daha anlaşılır bir şekilde sorayım, aslında bir bok olmadığınızı ne zaman fark ettiniz? Çok istediğiniz bir şeyi beceremedikten sonra mı, ya da çok sevdiğiniz birisini hayal kırıklığına uğratınca? Belki de bir şeyler yapmaya çalıştınız ve karşınızdakiler size "genel olarak iyi" gibi beylik bir şeyler söyledi. Yani beceriksizliğini, yeteneksizliğinizi, eksizkliğinizi yüzünüze vurmadılar direk. Ama siz onların düşündüğü kadar salak değilsiniz ne yazık ki? Onlara çaktırmadan yerin dibine girdiniz bu kez de. Ne yapacaksınız peki bundan sonra. Bu kadar mağlubiyetten sonra vazgeçmeyecek misiniz hala? Yoksa, Samuel Beckett miydi, O'nun dediği gibi daha iyi mi yenileceksiniz? Neyse ki kişisel gelişim şeylerine fazla kıymet vermem. Belki de yıllardır gelişemememin bir sebebi de budur. Sonuçta sürekli kaybeden birisiniz. Sizin pes etmeniz lazım ki bir kahraman, bir dahi, bir çok çalışan salak sıyrılıversin aradan ve bir şeyi değiştirebilsin. Peki benim o olmadığımı bereden biliyorsun dediğinizi duyar gibiyim. Eğer "pes etmeyin, çalışın, hak ettiğiniz değere ulaşacaksınız vb." deseydim böyle cümlelere dahil olmazdım eminim ki. İnsanoğlu birinin yenildiğini , ezildiğini ve benzeri durumlar içine girdiğini görünce bir tekme daha atmaya çok hevesli ne yazık ki. Şimdi yukarıda bahsettiğim insanların işte; kahraman, dahi, devrimci; işte neyse onların hepsinin tarih kitaplarında yazmayan bir ortak özelliği daha var, şanslı olmaları. Hiç kimse şans faktörü olmadan o kadar büyük bir şeyler yapamaz sonuçta. Şimdi, biraz durduralım , ben zamanı- siz kolunuzdaki saati.(Saati olmayanlar herhangi bir şey durdurmak zorunda değil) ve geriye bakalım. Hayatınızın hangi döneminde şanslıydınız ki siz? Ne zaman başarılı oldunuz ? Yıllar boyu aldığınız Loto kuponlarında en çok kaç tutturdunuz? Yoksa her şeyin bilincinde birisi olarak benim gibi vaz mı geçtiniz almaya öyle şeyleri? Nasıl bu kadar emin konuşuyoum ki ben? Biliyorum çünkü, o dediğim şanslı insanlar böyle şeyleri okumaya vakit harcamazlar. Onların zamanları kıymetlidir. Onlar sizin gibi durdurmadılar zamanı zaten. Ben ne zamandır takip ediyorum onları. Sizi biliyorum, siz ceptesiniz zaten. Ama onların yönettiği dünyalar artık çekilir olmayı bıraktı epey zamandır. İster misiniz siz de kifayetsiz görünmediğiniz bir dünyada yaşamak? Binlerce yıldır onlar yönetiyor bu dünyayı. Pek de başarılı oldukları söylenemez. Ama düşünmedikleri bir şey var. Onlar üç beş kişi. Biz ise milyonlarız, kifayetsiz milyonlar. Belki de kim olduğumuzu unutup bir an için, o belirsiz topluluğa dahil olursak kar tanesi modunda, üzerlerine çığ gibi düşebiliriz. Kar tanesi gibi, herkes ayrı ayrı, biz bir bireyiz diye gaza geliyorsunuz şu anda hissedebiliyorum. Değil ama. Biz kifayetsizler ordusu hiç bir zaman öyle farklı bireylerden oluşmadık. Bu cesur yeni dünyanın epsilonlarıyız biz sonuçta. Ama bizi bir şeye şartlandırmaya bile gerek görmemişler otorite sembolleri. Bunlar zaten fark edecekler tarihin bir döneminde yetersizliklerini ve çökecekler demişler. Bu kadar masrafa girmeye gerek yok bunlar için demişler. Ve tam da dedikleri gibi olmuş. Hepimiz o baştaki söz gibi daha iyi kaybetmeye çalışıyoruz. Ama Samuel Beckett voliyi vurup gitmiş anlamsız bekleyişlere takılmadan. Ben bile hala yazıyorum bunca salak şeyi- kimseye bir şey ifade etmediğini bilmeme rağmen. Oğuz Atay da tutunamayanlardan mıymış bizim gibi gerçekten? Belki de çevremizdeki şanslı sahtekarlardan kurtulmanın bir yolu vardır. Ama ne yazık ki bu bizlere bahşedilmiş bir bilgi değil. Zaten baştan beri okuyan son iki kişinin de ayrıldığını hissediyorum buradan. Ben de olsam giderdim. Hepimiz aynıyız sonuçta. Biz dünyada mevcut olmayan bir şeyiz, milyonlarca olan ama. Aynı kar taneleriyiz biz. Sahtekarlara öykünen. Biz tanrı olmak istemiyoruz. Sadece onun gözdesi olup yalakalık yapmak istiyoruz . Ama onu bile beceremediğimiz için ateist olarak kalıyoruz burada. Ya da agnostik içimizde hala umut kaldıysa. Ne zaman fark ettik ki bunu? Gerçekten bir şey olmadığımızı. Herhalde hep vardı bu içimizde, sadece birilerinin bizi itmesi gerekiyordu arkamızdan kar yığınına doğru.
Yorumlar
Yorum Gönder