Karanlık olacağını tahmin ediyordu o gecenin. Ay yok dedi yanındakine. Yanında kimse yoktu aslında. Kendisi cevap verdi, evet ay yok diye. Ne kadar çok isterdi yanında onun olmasını ve ayın olmasını. Kapattı gözlerini, sabahı hayal etti. Ertesi sabah mıydı bilmiyordu. Bir sabahtı sonuçta, aydınlıktı. Sabahların aydınlık olduğunu çok uzun zamandır biliyordu. Karanlığı mı, aydınlığı mı daha çok sevdiğini bilmiyordu ama. Farklı bir sabahtı, ertesi sabah mı başka bir sabah mı olduğunu bilmediği bu sabah. Etraf aydınlık olmasına rağmen güneşi görmüyordu. Güneşi sevmezdi ay kadar normalde, ama acayibine gitti bu. Demek ki her yer batı burada diye düşündü. Ya da yanındakine söyledi.Yanındaydı bu sabahta çünkü o. İstediği her şeyi söyleyebilirdi. Dünyadaki her şeyi söyleyebilmek çok güzel bir olgu diye düşündü bir kez, ama sadece günaydın dedi yanındakine. 48 saati hatırladı birden; ilk filmi, ikincisi gereksizdi. Nick Nolte ile Nicholas Cage'i karşılaştırdın mı diye sordu yanındaki. Açıkçası bu konu üstünde hiç düşünmemişti. Akşama doğru güneşi görürüz herhalde diye geçiştirmeye çalıştı soruyu ama aklına takılmıştı bir kere. Nick Nolte geçen yıllarda Nicholas Cage'e kaç defa küfretmişti acaba. Japonya'da çok karıştırıyorlar mıydı ikisini? Ona baktı, güneşi arıyordu hala. Lanet etti kendine, bir daha gözlerini kapadı.Tropik bir adadaydı. Satranç oynuyorlardı. Karşısına geçmişti yanından şimdi. Siyahla beyazın yerlerinin ters olduğunu görünce huzursuz oldu. Dahi anlamındaki de gibi değil mi diye sordu karşısındaki, fazla anlamıyordu satrançtan - attan belliydi. Hayır soru ekleri gibi dedi. Denize baktı, kendisine doğru gelen bir şişe gördü içinde biri olan. Biraz daha beklerse başka öyküye kalacaktı. Hemen kapattı gözlerini tekrar. Bir metro durağında buldu kendini, yanındaydı yine. Ne güneş vardı ne ay burada. Baktı O'na. Ne güneş var ne ay dedi yanındaki. Dedem yıllar önce beni metro durakları konusunda uyarmıştı dedi yanındakine. Orada ne güneş ne ay bulabilirmişiz, sadece sarı çizgiler ve ters düşünen insanlar. İkisi de aynı anda sağa baktı sarı çizgileri gördüler. Daha sonra aynı anda sola baktılar ve işte oradaydı ters düşünen insanlar. Sonra kapattılar ikisi de aynı anda gözlerini. Yalnızdı bu kez nerede olduğunu bilmiyordu. Somut bir şey yoktu etrafında. Sadece konuşma vardı , hayır daha çok kavgaydı. Sıcak bir şey beyaz bir şeyle tartışıyordu sanki. Ben olmazsam sen bir hiçsin diyordu. Beyaz yuvarlak şey ağlıyordu ama. Ben seviyorum dünyayı diyordu. Yalnız hissetti kendisini, üzüldü aya, sinirlendi güneşe , yine kapattı gözünü. Bir şarkıdaydılar bu kez, evet yanındaydı yine. Güzel bir şarkıydı neşeli bir şey. Sözlerini dinledi sonra. O kadar da neşeli değil dedi yanındaki. Evet farkındaydı artık o da. Her zaman bu hatayı yapıyordu. İlk intibah önemli demişti dedesi metro istasyonları için. Dinlemeyecekti aslında ama zorluyorlardı askerler dinlemesi için, o da dinliyordu bunak adamı. Sen hiç bunamayacaksın dedi yanındaki. Gülümsedi ve gözünü kapattı. Kargacık burgacık bir çizgi filme girmişti, yanında kimse yoktu. karşısına baktı. Oradaydı, izliyordu kendisini, milyonlarca insan gibi. Ya da ondan başka izleyen yoktu belki. Fark etmiyordu, onun için ortaya serecekti tüm yeteneğini. Baktı biraz önce kendisini kızdıran güneşe, aynı gibi görünmüyordu. Olsun, en iyi güneş ölü güneştir dedi. Ona doğru koşmaya başladı. Güneş kremleriyle dolu bir raf durdurdu onu. Korumak gerek güneşi diye düşündü sonra. Baktı karşıya , göz kırptı ona. Sonra diğer gözünü de kapattı. Bir bekleme salonuna geldi sonra. Tekti yine, ama sanki bir izleyici gibiydi. Bir çok yaratık vardı. Örümcekler, Süpermen, Gregor Samsa, Kayıp Balık, birçok şey. Kapıdan beraber çıkan bir deniz anemonu ile palyaço balığı görünce neden olduğunu bilmese de gülümsedi. Gözlerini tekrar kapadı. Bu kez yıldızlar arasında gidiyordu bir arabayla. Atlar çekmiyordu ama arabayı. Kuyruklu yıldız vardı, Halley'dir herhalde diye düşündü. İsmini bildiği bir tek o vardı. Yanındaki koltukta bağırıyordu diğeri daha hızlı diye. Bu işi biliyordu sanki. Sabaha kadar hatta evrenin sonuna kadar dolaşabilirlerdi şu koşullarda. Olmadı ama. Buldular ayı. Yanındaki atladı hemen arabadan, ama sonsuzluğa düşüp kayboldu. Kendisi daha sakin indi ve sordu. Niye? Yok sebebi dedi ay, sadece bunaldım biraz. Ama özledik seni dedi. Hepiniz mi diye sordu ay, evet dedi. Güneş de mi ? Evet. Kapattı gözlerini sonra. Açtı karanlıktı hala. Ama ay oralarda bir yerdeydi, biliyordu. Herhalde her yer batı diye düşündü. Yarın güzel olacak dedi yanındakine. Yanında kimse yoktu hala. Evet dedi ama yanındaki, güzel olacak. İyi geceler dedi tekrar gülümserken. Güzel uykular gör dedi yanındaki. En güzel rüyaları gör.
Karanlık olacağını tahmin ediyordu o gecenin. Ay yok dedi yanındakine. Yanında kimse yoktu aslında. Kendisi cevap verdi, evet ay yok diye. Ne kadar çok isterdi yanında onun olmasını ve ayın olmasını. Kapattı gözlerini, sabahı hayal etti. Ertesi sabah mıydı bilmiyordu. Bir sabahtı sonuçta, aydınlıktı. Sabahların aydınlık olduğunu çok uzun zamandır biliyordu. Karanlığı mı, aydınlığı mı daha çok sevdiğini bilmiyordu ama. Farklı bir sabahtı, ertesi sabah mı başka bir sabah mı olduğunu bilmediği bu sabah. Etraf aydınlık olmasına rağmen güneşi görmüyordu. Güneşi sevmezdi ay kadar normalde, ama acayibine gitti bu. Demek ki her yer batı burada diye düşündü. Ya da yanındakine söyledi.Yanındaydı bu sabahta çünkü o. İstediği her şeyi söyleyebilirdi. Dünyadaki her şeyi söyleyebilmek çok güzel bir olgu diye düşündü bir kez, ama sadece günaydın dedi yanındakine. 48 saati hatırladı birden; ilk filmi, ikincisi gereksizdi. Nick Nolte ile Nicholas Cage'i karşılaştırdın mı diye sordu yanındaki. Açıkçası bu konu üstünde hiç düşünmemişti. Akşama doğru güneşi görürüz herhalde diye geçiştirmeye çalıştı soruyu ama aklına takılmıştı bir kere. Nick Nolte geçen yıllarda Nicholas Cage'e kaç defa küfretmişti acaba. Japonya'da çok karıştırıyorlar mıydı ikisini? Ona baktı, güneşi arıyordu hala. Lanet etti kendine, bir daha gözlerini kapadı.Tropik bir adadaydı. Satranç oynuyorlardı. Karşısına geçmişti yanından şimdi. Siyahla beyazın yerlerinin ters olduğunu görünce huzursuz oldu. Dahi anlamındaki de gibi değil mi diye sordu karşısındaki, fazla anlamıyordu satrançtan - attan belliydi. Hayır soru ekleri gibi dedi. Denize baktı, kendisine doğru gelen bir şişe gördü içinde biri olan. Biraz daha beklerse başka öyküye kalacaktı. Hemen kapattı gözlerini tekrar. Bir metro durağında buldu kendini, yanındaydı yine. Ne güneş vardı ne ay burada. Baktı O'na. Ne güneş var ne ay dedi yanındaki. Dedem yıllar önce beni metro durakları konusunda uyarmıştı dedi yanındakine. Orada ne güneş ne ay bulabilirmişiz, sadece sarı çizgiler ve ters düşünen insanlar. İkisi de aynı anda sağa baktı sarı çizgileri gördüler. Daha sonra aynı anda sola baktılar ve işte oradaydı ters düşünen insanlar. Sonra kapattılar ikisi de aynı anda gözlerini. Yalnızdı bu kez nerede olduğunu bilmiyordu. Somut bir şey yoktu etrafında. Sadece konuşma vardı , hayır daha çok kavgaydı. Sıcak bir şey beyaz bir şeyle tartışıyordu sanki. Ben olmazsam sen bir hiçsin diyordu. Beyaz yuvarlak şey ağlıyordu ama. Ben seviyorum dünyayı diyordu. Yalnız hissetti kendisini, üzüldü aya, sinirlendi güneşe , yine kapattı gözünü. Bir şarkıdaydılar bu kez, evet yanındaydı yine. Güzel bir şarkıydı neşeli bir şey. Sözlerini dinledi sonra. O kadar da neşeli değil dedi yanındaki. Evet farkındaydı artık o da. Her zaman bu hatayı yapıyordu. İlk intibah önemli demişti dedesi metro istasyonları için. Dinlemeyecekti aslında ama zorluyorlardı askerler dinlemesi için, o da dinliyordu bunak adamı. Sen hiç bunamayacaksın dedi yanındaki. Gülümsedi ve gözünü kapattı. Kargacık burgacık bir çizgi filme girmişti, yanında kimse yoktu. karşısına baktı. Oradaydı, izliyordu kendisini, milyonlarca insan gibi. Ya da ondan başka izleyen yoktu belki. Fark etmiyordu, onun için ortaya serecekti tüm yeteneğini. Baktı biraz önce kendisini kızdıran güneşe, aynı gibi görünmüyordu. Olsun, en iyi güneş ölü güneştir dedi. Ona doğru koşmaya başladı. Güneş kremleriyle dolu bir raf durdurdu onu. Korumak gerek güneşi diye düşündü sonra. Baktı karşıya , göz kırptı ona. Sonra diğer gözünü de kapattı. Bir bekleme salonuna geldi sonra. Tekti yine, ama sanki bir izleyici gibiydi. Bir çok yaratık vardı. Örümcekler, Süpermen, Gregor Samsa, Kayıp Balık, birçok şey. Kapıdan beraber çıkan bir deniz anemonu ile palyaço balığı görünce neden olduğunu bilmese de gülümsedi. Gözlerini tekrar kapadı. Bu kez yıldızlar arasında gidiyordu bir arabayla. Atlar çekmiyordu ama arabayı. Kuyruklu yıldız vardı, Halley'dir herhalde diye düşündü. İsmini bildiği bir tek o vardı. Yanındaki koltukta bağırıyordu diğeri daha hızlı diye. Bu işi biliyordu sanki. Sabaha kadar hatta evrenin sonuna kadar dolaşabilirlerdi şu koşullarda. Olmadı ama. Buldular ayı. Yanındaki atladı hemen arabadan, ama sonsuzluğa düşüp kayboldu. Kendisi daha sakin indi ve sordu. Niye? Yok sebebi dedi ay, sadece bunaldım biraz. Ama özledik seni dedi. Hepiniz mi diye sordu ay, evet dedi. Güneş de mi ? Evet. Kapattı gözlerini sonra. Açtı karanlıktı hala. Ama ay oralarda bir yerdeydi, biliyordu. Herhalde her yer batı diye düşündü. Yarın güzel olacak dedi yanındakine. Yanında kimse yoktu hala. Evet dedi ama yanındaki, güzel olacak. İyi geceler dedi tekrar gülümserken. Güzel uykular gör dedi yanındaki. En güzel rüyaları gör.
Yorumlar
Yorum Gönder