Ceketini unutan adam
diye bir başlık atmış daha gerisini getirememişti. Nereden
gelmişti bu şey kafasına bilmiyordu. Hani bazı insanlar ilham der
ye, o vardı sanki ortamda. O Muhammet demeyi tercih ediyordu gerçi.
Ama diyemiyordu da , henüz o kadar cesur olmadığı zamanlardı.
Namaz mı kılsam diye düşündü, bir iki rekat kendine
getirebilirdi onu. Bilmiyordu ama, öğrenmemişti hiç. Atmaya karar
verdi bütün bu şeyleri kafasından. Ceketinin unutan adam. Nereye
gitmişti sanki biraz önceki muhammet. İlham- ilham demesini
öğrenmeliydi, onu da öğretmemişti kimse. Her şeye kendisi mi
başlamak zorundaydı bu dünyada süregeldiği gibi hep. 31 yaşına
kadar kendisi gelmişti hep. Niye peki şimdi, niye hikaye , niye
ceketini unutan adam. Söyleyemiyordu. Sadece öyle bir şey yazmak
istiyordu. Hayatının fırsatının bu olduğunu düşünüyordu,
belki de saçmaca. Şu an yazmazsa hayatı hep aynı tekdüzelikle
"yuvarlanıp gidecekti". Ya da 12 yıl sonra belki kendine
bakınca, geçmişine, bugünü hayatının belirleyici günü olarak
görecekti. Tıpkı kocasından ayrılmayı düşündüğü o gün
gibi, ya da bakanlıktan istifa ettiği gün. Elbette bunların
hiçbiri daha gerçekleşmemişti ama bunlar da olabilecek şeylerdi
elbette. Şimdi buradaydı ve ilk hikayesini yazmayı düşünüyordu.
Nasıl bir şey olacaktı, romantik bir şeyler mi, gizemli, komik
ya da bilim kurgu esanslı. Bilmiyorum dedi kendi kendine. Başlasa
bir gerisi gelecekti biliyordu. Peki bir insan ceketini niye unutur
bir yerde, herhangi bir yerde. İlk aklına gelen salaklık oldu. Ya
da yetişmesi gereken bir yer vardı. Ya da yasak bir aşk. Her şey
olabilirdi. Hikayeciler nasıl yazıyorlardı ki böyle şeyleri.
Baştan tüm olayları kafalarında tasarlıyorlar mıydı. Yoksa
kervan yolda düzülür deyip başlıyorlar mıydı yazmaya hemen.
Yazmaya başladı "O sabah adamın kafası karışıktı. Öyle
olmasa ceketini evde unutmazdı." Durdu, uzaktan baktı. Güzel
bir şeye benziyordu. Biraz böbürlendi içinden , sonra hemen vaz
geçti. Sevmiyordu böyle şeyleri. Hem ne olmuştu ki. İki cümle
altı üstü. Başlamak bitirmesinin yarısıdır sözüne güvenini
kaybedeli çok olmuştu, başladı işerin yüzde 65'i yarım
kalınca. Bir insanın kafası sabah uyanınca neden karışık olur
ki. Kendisi işe yetişmesi gerektiği zaman geç kalkınca bazen bir
şeyler unuttuğu oluyordu, ama ceketini unutmak , bu fazlaydı
baya. Çok karışık olması gerekirdi böyle şeyler için
insanların. İkili bir hayat yaşaması gerekti belki de. Uyuya
kalan birisi zaten iyi bir kahraman olmazdı ilk hikaye için. O
zaman bir anti kahraman oluşturmalıydı belki de en başta. Bu kişi
, İlhan ya da Muhammet olabilirdi adı. Yok farklı bir şey
olmalıydı. İsimleri taradı kafasında, Sinan, Hasan, Erhan ..
hiçbiri yeterince oturmuyordu karakterine ve karizmatik değildi.
Hah, bulmuştu. Melih olacaktı ismi karakterinin. Çifte yaşam
sürecekti Melih, bir yanda ailesi işi- mutlu gibi görünen ama,
dikkatli okuyucuların gözünden kaçmayacak şekilde bir parça
yanlışlık içeren- bir tarafta da gizli yaşamı. Her şey
olabilirdi. Gizli bir sevgili, kirli ilişkiler, belki de yozlaşmış
bir başkan- ya da süper kahraman- fazla abartmayacaktı hayır.
Minimalist birisiydi o temelde. yaptığı o muhteşem sandviçler
bile dışarıdan bakınca sade görünürdü. hikayesi de öyle
olacaktı. Tekrar başladı "O sabah Melih'in kafası
karışıktı. Öyle olmasa ceketini evde unutmazdı."On iki yıl
sonra nerede olacaktı acaba kendisi. Ama biliyordu, hissediyordu. On
iki yıl sonra nerede olursa olsun, bugünün hayatındaki önemi
büyük olacaktı. Yazmaya devam etti. O akşam Melih Ersöz televizyonda ilginç bir haber gördü. Ankara'da bir evin üstüne
göktaşı düşmüştü, Evde sadece bir kadın vardı, Tarım Bakanlığında çalışan 31 yaşında bir kadın. Çevrede başka
yaralananlar da vardı ama sadece o kadın ölmüştü. İlginç diye
düşündü Melih, sabah ceketini unutup eve geri dönmeseydi belki o
saatlerde kendisi de arabayla oradan geçecekti. Şükretti Allaha ve
survivor'ı açtı.
Yorumlar
Yorum Gönder