Ne zaman ciddi konuşmaya başlamam lazım , ne zaman sulu olmam bilmiyorum. Benim karakterimde yok böyle şeyler. Benim karakterim de yok herhalde, "living a lie"ım sadece. Ben olamadım hiç , kendimin de dediği gibi, bir iki şiirde. Bazı şeyler konuşulmadan olmaz dediler, kaçtım ben hep. Kaçınca kurtulabilirim sandım kafamın içinde olmayan şeylerden. Kafamın içindeki şeyler beni yakaladı ama sonunda, onları yaşıyordum uzun zamandır. Benim hoşuma gidiyordu kendi yarattığım şeylerle yaşamak. O şeyler de beni yaratmıştı sonunda. Birisini görürsünüz, ya da görmezsiniz . Sadece tanırsınız. Ya da tanımazsınız bile. Sadece bir şey hissedersiniz. Yukarıdakilerin hepsi oldu sanırsınız. Hatta seviyormuş sanırsınız kendinizi. Aradaki farkı ayırt etme yeteneği size verilmemiştir çünkü. İlk oluşumuzda sevilme katsayımızın minimumda tutulması gibi. Onun da aynı şeyi hissettiğini sanırsınız . Bu da sevgi döngüsünü sonsuza sokar. Sonuçta sevgi paylaştıkça büyür değil mi. Değil. Hiç bir şey büyümez azaldıkça. Biz sevmek için yaratılan türler değiliz ki. Sadece bazı şeyler oluyor belki, biz de o yaşa kadar, filmlerde, kitaplarda öyle gördüğümüz, şarkılardan ya da başkalarından öyle duyduğumuz için alan şeyi sevmek, aşık olmak sanıyoruz. Uyum , işte gerçek kelime, çok güzel. Peki birbirine uyan her iki insan böyle hissedebilir mi? Bilmiyorum ki. Ben hayatımda kaç defa birisine uydum onu bile bilmiyorum. Sevgi , bakacağım sözlüğe evet, normalde yapmam ukalayım çünkü. Copy-paste bile yapmıyorum şu an, o kadar değiştim son iki saniyede. " İnsanı bir şeye ya da bir kimseye yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu." O zaman geri alıyorum. Ben TDK'ya göre seviyorum. Ama belki bir çok şeyi seviyorum, ya da bir çok kişiyi. TDK her zaman yaptığı gibi yuvarlak konuşmuş . Kapsayıcı olmuş ayrımcı olacağı yerde. O zaman aşk'a da bakalım. Bakalım tahmin ettiğim gibi bulunamadı çıkacak mı. Çıkmaz gerçi. Mikro işlemci dersinde olsam çıkardı. Matematik hep daha güzel türkçeden. Şimdi bir şey becermeye çalışan gerçek bir sözlük yazarının döktürdüğü şeylere bakacağım. "Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, sevi, sevda, amor" Bu da pratik bir cevap. Sevginin aşırısına aşk deniyormuş. Demek sevgi de lüfer gibi sınıflandırılabiliyor boyutlarına göre, büyüğü aşk küçüğü çinakop. Her şeyin aşırısı da zararlı zaten. Aşk da zararlı herkes biliyor. Ben aşık mıyım peki birilerine ya a bir şeylere. Nasıl anlayacağım bunu? Var mı ikeadaki gibi bir ölçüm standardı. Eskiden yaşasaydım, karşındaki insanın göz bebeğini ölçmek yeterli derdim. Ama onlar da değişti zamanla, herkes anime karakterleri gibi geziyor, ya da şişiriyor gözlerini ağlamaktan, ya da uzaklara bakmayı yeğliyor renk vermemek için ya da yok aslında öyle bir şey. Yukarıda bahsettiğim uydurmalarımdan biri sadece. Bu renk vermemeler dünyasında aşırı tepki verenler çoğunlukla kabul görmez aslında. Sahte sanılır, belki de öyleyimdir ben, sahte biri. Bilmiyorum lafını o kadar çok kullandım ki son dönemde, benim alamet-i farikam oldu galiba. Oksimorondan başka kelimeler bildiğimi de kanıtlamaya ihtiyacım vardı bir de. Yine bir şey içermeyen- kimseye bir şey ifade etmeyen boş bir yazı yazmanın sevinciyle bitirmek isterdim bu yazıyı da. Olmuyor, olmayınca olmuyor. Ben değilim ki kimse gibi, inandırmak istemiyorum hiç kimseyi hiçbir şeye. Sadece yaşamak istiyorum üzmeden insanları. Beceremiyorum ama, üzmemeyi belki biraz ama yaşamayı beceremiyorum. Oksijeni bol bölgelerde yaşayan moronlar gibi kalsam tek başıma belki daha büyük bir sevilme katsayım olabilirdi. Ama sadece aptal birisiyim embesilden hallice, yazı yazmaya ve insanları etkilemeye çalışan. Ve herkese her şey verilmiyor bu dünyada.
Yorumlar
Yorum Gönder