12 GÜN ÖNCE
Ankara'nın en büyük AVM'lerinden birinin genel koordinasyon
müdürlüğünde iklimlendirmeden sorumlu müdür yardımcısı
olmak öyle kolay bir iş değil diye düşündü Samet. 33 yıl önce
açtığı bakkal dükkanından buralara gelmesi büyük bir
başarıydı. Ama o bu başarının sadece kendine ait olmadığını
biliyordu. Arkasında çok büyük bir ülke ve örgüt vardı.
Kimsenin kendisine bakmadığından emin olduktan sonra cüzdanını
çıkardı ve gizli bölmede sakladığı Amerikan ehliyetine baktı.
Teksas'ın yalnız yıldızı vardı ehliyette. Samuel Carson Boy
olarak doğmuştu. Ailesini henüz çocukken kaybetmişti. Sonra NDHA
onun için bir aile gibi olmuştu. Türkiye'ye yerleşmeye ikna
etmeleri de zor olmamıştı kendisini. Samet Kamil Boy olmuştu
Türkiyede, alışmıştı 33 yılda Ankara'ya. Houston'da bulunan
NDHA eğitim merkezinde aldığı Anakara köylüsü eğitimi baya işe
yaramıştı. Hatta Ankaralı Samet adı adltında bir türkü kasedi
bile çıkarmıştı bu arada. Bekardı da. Kenisini yerleştirenler
evlenmemesi konusunda talimat vermişlerdi. Geldiğinden beri aktif
bir görevi ilerde kendisine gerek olacağını söylemiş ve umudunu
kaybetmemesini istemişti. İşte o gün gelmişti.
Sabah telefon
çalınca başta küfrederek açmış , Amerikadan arandığını
fark edince çok şaşırmıştı. Sanki bütün hayatı boyunca bu
gün için çalışmıştı. O büyük ayakkabı mağazasında Gordon
Freeman denilen düzen karşıtını bulacak, ilk önce mektubu
öğrenecek, daha sonra Gordon'u NDHA Türkiye Karargahına gelmeye
ikna edecek, gerekirse zor kullanacaktı. Bu süre zarfında
whatsapp'dan sürekli Albert Jong ile irtibat kuracaktı. Çok acil
durumlarda sesli aramasına da izin vardı. Dünkü iki saatlik
karanlıktan sonra bugün aşırı aydınlıktı. Hatta şubata göre
aşırı sıcak olduğu bile söylenebilirdi. Güneş gözlüğü
takıyordu ilk defa, dikat çekmediğini umdu ve Mağazaya girdi.
AVM'de önemli bir noktada bulunmasına karşın, çalışan herkesi
tanımazdı. Sadece mağaza müdürlerinin bilmek yeterliydi. Sanlı
beyi aradı gözleri, göremeyince mağaza müdürü olduğunu
değerlendirdiği birisinin yanına yaklaştı. "Aleyküm selam
goçum, ben Samet , eyir köndişin müdürü. Kordon diye bir oğlan
arıyom." Karşısındaki adam aşağılayan gözlerle kendisine
bakarak müşteri olduğunu söyleyince kasaya gitti. Sevmiyordu bu
Ankara'nın kendini bir şey sanan, entel dantel halkını. Gerçek Ankaralılar kendisi gibi olanlardı.
Hepsinin vakti gelecek diye
düşündü ve kasadaki kıza "Aleyküm Selam bayan, Kordon
burda mı?" diye sordu. Kız." Siz kimsiniz, niye
arıyorsunuz" diye soruya soruyla karşılık verdi. Hiç
sevmezdi böyle tipleri de. Yeni türemişti, son 10 yılda bu
tipler. "Ben eyir kodişin müdürüyüm AVMnin. Samet. Önemli
bir husus vardı. Üst yönetim istiyor. Burda mı, Nerde. Sanlı
abimi çağırttırmayın bana. Bozmayın kafamı." İşte
tehditlerden korkarlardı bu tipler. "Ya manyak mısınız siz,
Sanlı Bey yok zaten. Gordon 'un yerini de bilmiyorum. Zaten biz
eşşek gibi çalışalım, beyefendi istediği zaman uğrasın
dükkana. Hep Turhan abinin suçu. Çok iyi niyetli. Hep suistimal
ediliyor. Orda işte kendisi. Belki biliyordur. Bi de terbiyeli olun
benle konuşurken. Abim BGM'de çalışıyor, dövdürürüm seni,
Manyak, Hasta." Uzaklaştı hemen BGM'yi duyunca. Bulaşmamak en
iyisiydi , söylentilere bakılırsa.
Gösterdiği adama gitti.
"Aleyküm Selam bilader. AVM üst yönetimden geliyorum. Kordon
denilen birisi varmış burda. Nerde? Sanlı abiye mi soriym yoksa"
" Yok gerek yok efendim, arka tarafta telefonla görüşüyordu
bir 10 dakika önce, isterseniz gösteriym. " " Yok ben
bulurum" dedi ve geçti. İnsanların üstünde bıraktığı
etkiyi seviyordu Samet. Arkaya girdiğinde bir ses duuydu, telefonla
görüşüyordu sanki biri.
" Bakın, Samet misiniz, Hamit mi
bilmiyorum, sayın ASPAVA elmanı ama ne yapabilirim ben ki. Sizin
gibi iki tane elim var sadece, öyle biri değilim düşündüğünüz
ya da uhrevi dediğiniz kişinin düşündüğü gibi. Neyse, evet
BGM'ye de gittim dediğiniz gibi. Şiiri de aldım . Şüpheden çok
korku var gibiydi BGM'de, yolladılar beni hemen. Araştırıyorum
yedinci patojen , yedinci oda da, ben yedi sayısına en baştan beri
karşı biriyim. Sırf bu yüzden iron maiden'ı bıraktım. Gotik
bir şeyler yapmaya çalışmış aklınca o şair kişi de pek bir
beceriksizmiş. Yani heryerde ceset olacak filan , 3. sınıf
engizisyon filmleri gibi sanki, Nicholas Cage'in oynadığı. İyi
değil mi kız, ne zaman getireceksiniz ki bana onu, nerden
biliyorsunuz bir şeyler olacağını. . Uf kapandı. Hayır, ASPAVA
diye bir örgütün elemanları olarak fazla özgüvenleri var sanki
adamların. Bir de yıllardır seyrederiz amerikan filmlerini, neden
sadece oraya iner ufolar filan deriz. Haklıymış adamlar. Bak bir
şeyler oluyor, kimsenin anlamadığı, kala kala ASPAVA diye sepet
bir örgütle bana kalıyor iş. Gitsek polise askere filan kimse
almayacak sorumluluk."
Buydu galiba, Arkasından sessizce
yanaştı. Yok risk almayacaktı hiç, pardesüsünün içine
sakladığı odunu çıkararak adamın kafasına vurdu. Albert Jong
üç buçukta havaalanında olacaktı. Bu uzakdoğulular da
kendilerini dünyanın hakimi sanıyorlar diye düşündü.
Farkettirmeden garaja inndirmesi lazımdı adamı. Neyse ki depo
asansörleri yakındı. Omzuna aldı Gordon'u. Üstüne Güzel
Marmara şarabından döktü biraz. soran olursa, "İçmiş bu
saaatte zındık " diyecekti. Eskiden şimdiki gibi milyonlarca
değişik içki türü yoktu. Kendine saygısı olan her ankaralının
içeceği gibi Güzel Marmara içiyordu Samet de o zamanlar. O
zamanlardan kalan sadece bu kalmıştı zaten. Bir yudum da kendisi
aldı ve asansöre doğru taşımaya başladı adamı.
Yorumlar
Yorum Gönder