Bilinmeyen Bir Şey - Bölüm 19

GÜNÜMÜZ

     Bazı anlar vardır, yazmak istemez insan bir şeyler .Ama mecburdur buna. Hayat öyle emretmiştir çünkü kendisine. Çeşitli yollardan ilk çağlardan itibaren kendisi için verilen emirler ulaşmıştır ona. Fransadaki mağara resimlerinden , yohannanın inciline bir çok şeyde geçer bu emirler . Sırf onun içindir, yazması için bir şeyler. Bulandırmak için kafaları. Yazının icadından önce de vardı bu emirler, dünyanın sonundan sonra da. Hepsinin bana ulaşmasını sağlayansa sağduyu demek isterdim sırf bir aliterasyon uğruna, ama değil. Pimpirikli olmak gerekiyor başta. Sonra araştırmasını bilmek . İlk 14 tanesini anladıktan sonra gerisi kolaylıkla geliyor zaten. Hepsinin dediği tek şey var. Benden başkalarına oku demiş olabilirler, ama bana yaz diyorlar. O yüzden mecburum yazmaya işte. Bazen üçüncü, bazen birinci tekil şahıs olarak yazıyorum ben de en başta bahsettiğim insan gibi. istemesem de, bir tanıdığı ölmüş palyaço gibi çıkıyorum işsiz güçsüz insanların sahnesine. Toplum için sanat yapmıyorum, sanat için de yapmıyorum. Sanat da yapmıyorum zaten , herkes gibi sadece kendim için yazıyorum ben. Gelen emirler yaz demese de yazardım gibi geliyor bana. Zaten hiç bir yerede yazmıyor ki yazdıklarımı okuyacak birinin olduğunu. Peki içimdeki normal karanlık 3 katına çıktığı ve parmaklarınmı kaldırmaya zorlandığım zamanlar ne yapıyorum. Yazmazsam çok kötü şeyler olacak diye düşünüyorum ve devam ediyorum yazmaya. Ama o zaman insanları ya da beni mutlu edecek şeyler çıkmıyor hiç kalemimden (Yazar burada yazısının okunamazlığına aldırış etmeden kelime oyunu yapmaya çalışıyor. Kalemini yıllar önce klavye için satmış birisi bu aslında) Karanlık, esas yapıma uygun şeyler çıkıyor. Gözlerim olmadan yazıyorum belki de o zaman. Nasıl ayakları olmadan yürüyebilen, beyni olmadan düşünebilen , kalbi olmadan yaşayabilenler varsa, ben de gözlerim olmadan yazabiliyorum belki o karanlık zamanlarda. Karanlıktayken insan aslında hep aydınlığı arar diye düşünebilirsiniz. Ama aslında o kadar alışmıştır ki o karanlığın verdiği huzura , o arayışın içinde hep bir korku vardır. Ya bulursam korkusu. Bulursam ne yaparım, nasıl yaşarım bundan sonra. İçimin karanlığını aydınlıktaki insanlardan nasıl gizleyebilirim. Bizim gibi insanlar (Burda yazar kendisi gibi başkaları da olduğunu ima ederek ya da umarak, içinin karanlığını paylaşmaya çalışıyor. Ne yazık ki bunun kaydına henüz rastlanamadı) karanlıkta kalsalar hep daha iyi olacaklar gibi geliyor bana. O aydınlığı arama numarası olsun hep, onun zararı yok bulunamadıktan sonra. Emirler de olsun. Yazarım ben okuyan olmadıktan sonra saçma sapan. Yeter ki karanlığın huzuru bırakasın beni. Hep böyle kalayım. Hep kötü kalayım. Hiç bir insan sevmesin , düşünmesin bunda bir parça ışık olabilir diye. Karanlık şeyler dinleyip karanlık şeyler yazaım ben. Getirmesinler Nihan'ı da. Unuttuk desinler, düşürdük desinler yolda gelirken. Elektrikler kesildi, getiremedik desinler. Kedileri hasta oldu ve öldü desinler. Bu karanlığa dayanamıyormuş rica etti bıraktık desinler. Onun ışığı gerçek beni çıkaracak çünkü ortaya. Bazı günler istemiyor insan yazmak işte. Ben öyle her istediğini yapabilen biri değilim ne yazık ki. Yazacağım hep emirler oldukça. Nihan da gelecek ben kalacağım burda. O gelince de yazacağım. Belki yine kendimden olmayan şeyleri yazacağım , kuşlar çiçek böcekler gibi. Benim aslında o böceklerin içinde olduğumu anlayamayacak. Uğur böceği sanacak Gregor Samsa'yı. Kurtarıcısı olacağım ben onun en başta. Sonra günler geçtikçe fark edecek gerçek beni. O zaman çok geç olacak. Kaçmayacak benden çünkü ben onu yakalamak istemesem de. Karanlık çoğu şeyden daha fazla bağımlılık yapar çünkü. Bir kere saplandın mı hep kara kalırsın. Gelmesin o tatlı kız ya, olmasın kara.


Yorumlar