GÜNÜMÜZ
Bazı anlar vardır, yazmak istemez insan bir şeyler .Ama mecburdur
buna. Hayat öyle emretmiştir çünkü kendisine. Çeşitli
yollardan ilk çağlardan itibaren kendisi için verilen emirler
ulaşmıştır ona. Fransadaki mağara resimlerinden , yohannanın
inciline bir çok şeyde geçer bu emirler . Sırf onun içindir,
yazması için bir şeyler. Bulandırmak için kafaları. Yazının
icadından önce de vardı bu emirler, dünyanın sonundan sonra da.
Hepsinin bana ulaşmasını sağlayansa sağduyu demek isterdim sırf
bir aliterasyon uğruna, ama değil. Pimpirikli olmak gerekiyor başta.
Sonra araştırmasını bilmek . İlk 14 tanesini anladıktan sonra
gerisi kolaylıkla geliyor zaten. Hepsinin dediği tek şey var.
Benden başkalarına oku demiş olabilirler, ama bana yaz diyorlar. O
yüzden mecburum yazmaya işte. Bazen üçüncü, bazen birinci tekil
şahıs olarak yazıyorum ben de en başta bahsettiğim insan gibi.
istemesem de, bir tanıdığı ölmüş palyaço gibi çıkıyorum
işsiz güçsüz insanların sahnesine. Toplum için sanat
yapmıyorum, sanat için de yapmıyorum. Sanat da yapmıyorum zaten ,
herkes gibi sadece kendim için yazıyorum ben. Gelen emirler yaz
demese de yazardım gibi geliyor bana. Zaten hiç bir yerede yazmıyor
ki yazdıklarımı okuyacak birinin olduğunu. Peki içimdeki normal
karanlık 3 katına çıktığı ve parmaklarınmı kaldırmaya
zorlandığım zamanlar ne yapıyorum. Yazmazsam çok kötü şeyler
olacak diye düşünüyorum ve devam ediyorum yazmaya. Ama o zaman
insanları ya da beni mutlu edecek şeyler çıkmıyor hiç
kalemimden (Yazar burada yazısının okunamazlığına aldırış
etmeden kelime oyunu yapmaya çalışıyor. Kalemini yıllar önce
klavye için satmış birisi bu aslında) Karanlık, esas yapıma
uygun şeyler çıkıyor. Gözlerim olmadan yazıyorum belki de o
zaman. Nasıl ayakları olmadan yürüyebilen, beyni olmadan
düşünebilen , kalbi olmadan yaşayabilenler varsa, ben de gözlerim
olmadan yazabiliyorum belki o karanlık zamanlarda. Karanlıktayken
insan aslında hep aydınlığı arar diye düşünebilirsiniz. Ama
aslında o kadar alışmıştır ki o karanlığın verdiği huzura ,
o arayışın içinde hep bir korku vardır. Ya bulursam korkusu.
Bulursam ne yaparım, nasıl yaşarım bundan sonra. İçimin
karanlığını aydınlıktaki insanlardan nasıl gizleyebilirim.
Bizim gibi insanlar (Burda yazar kendisi gibi başkaları da olduğunu
ima ederek ya da umarak, içinin karanlığını paylaşmaya
çalışıyor. Ne yazık ki bunun kaydına henüz rastlanamadı)
karanlıkta kalsalar hep daha iyi olacaklar gibi geliyor bana. O
aydınlığı arama numarası olsun hep, onun zararı yok
bulunamadıktan sonra. Emirler de olsun. Yazarım ben okuyan
olmadıktan sonra saçma sapan. Yeter ki karanlığın huzuru
bırakasın beni. Hep böyle kalayım. Hep kötü kalayım. Hiç bir
insan sevmesin , düşünmesin bunda bir parça ışık olabilir
diye. Karanlık şeyler dinleyip karanlık şeyler yazaım ben.
Getirmesinler Nihan'ı da. Unuttuk desinler, düşürdük desinler
yolda gelirken. Elektrikler kesildi, getiremedik desinler. Kedileri
hasta oldu ve öldü desinler. Bu karanlığa dayanamıyormuş rica
etti bıraktık desinler. Onun ışığı gerçek beni çıkaracak
çünkü ortaya. Bazı günler istemiyor insan yazmak işte. Ben öyle
her istediğini yapabilen biri değilim ne yazık ki. Yazacağım hep
emirler oldukça. Nihan da gelecek ben kalacağım burda. O gelince
de yazacağım. Belki yine kendimden olmayan şeyleri yazacağım ,
kuşlar çiçek böcekler gibi. Benim aslında o böceklerin içinde
olduğumu anlayamayacak. Uğur böceği sanacak Gregor Samsa'yı.
Kurtarıcısı olacağım ben onun en başta. Sonra günler geçtikçe
fark edecek gerçek beni. O zaman çok geç olacak. Kaçmayacak
benden çünkü ben onu yakalamak istemesem de. Karanlık çoğu
şeyden daha fazla bağımlılık yapar çünkü. Bir kere
saplandın mı hep kara kalırsın. Gelmesin o tatlı kız ya, olmasın
kara.
Yorumlar
Yorum Gönder