GÜNÜMÜZ
Uff, sıkıldım ben. Benim
cehennemim bu olacak heralde. Öldükten sonra bana seçenek
sunacaklarını sanmıyorum hiç. Tanırlarsa beni. Belki de
firavunlar sırf o yüzden mumyalanıyordu. Tanınmamak için. Ben de
o kadar mısırlının vebalini üstümde taşısam tanınmak istemem
doğrusu. Sırf o piramitler yeter, katmerli günah için. Uzaylılar
bile olsa işin ucunda, vardır kesinlikle bir pislik. Yoksa niye
sarmalansın adamı o kadar, çölün sıcağında. Tek de
gömülmüyor zaten adam. Yanında en az 50 kişi
oluyordur. Karıştırırlar da onlardan birini alırlar diye belki.
Neyse, mutlu yer yok benim için, cehennemde de cennetde de
sıkılırım gibime geliyor. Cennet malum - zaten kara sakallı
tiplerden başka kimse olmayacak orda anladığım kadarıyla. Ama
benim cehennemim de kesin sıkıcılık üzerine olur. O vaad edilen
efsanelerin hiçbiriyle karşılaşmam ben orda. He gün Godot'u
beklerim belki, elimde çiçeklerle ama. Alerjim olduğunun
farkındalardır heralde, o kadar büyük bir güç olduğuna göre.
Orda çiçek olmazsa dengesizlik olur güçte. Sonra kapında
sırılsıklam diye çalmaya başlar arkadan müzik. Espri anlayışı da o kadardır diye düşünüyorum. Sonra tam vazgeçmeye yakın,
artık gece yarısına doğru godot telefon eder ertesi güne
kaldığını söyler işin, bu süreç de böyle devam eder. Evet,
eğer bu kadar kapasiteli bir sistem varsa ben herkese özel bir
işkence olacağını düşünüyorum. Yani bana yapacakları
işkenceyle, Napolyonla aynı olmaz heralde. Ona Enver Paşa ve
Hitlerle beraber dondurucu soğuk cezası verebilirler belki. Ama bir
eskimo yemez gibi geliyor. Neyse kafa yormamak lazım semavi şeylere,
sonuçta her şey aynı yere çıkıyor. Carpe diem, cehennemde olsan
bile. Orda da günü yaşayan insanlar daha mutluymuş diye duydum.
Israrla dünü ve yarını yaşatmak isteyen insanlara karşı aynı
şeyi savunuyorum ben hep. Bana ne yarından diye.
Yine sıkıldım
ben , beklemeyi sevmiyorum, ne zaman gelecek bu ASPAVA elemanları.
Keşke daha önce anlasaydım. Gerçi yapabileceğim bir şey yoktu.
En fazla bir gün erkene çekebilirdim olanları. İyi mi olurdu
bilmiyorum ama. 15 gün sonra dediler telefonda. Bu 15 gün içinde
çok büyük şeyler olacak dediler. İnanmamayı seçtim en başta,
sonuçta o ana kadar sadece havanın soğuması vardı bildiğim. Bir
de sabahları olan kırmızı gökyüzü. Bilemezdim ki. İnek olsam
onu da anlayamazdım ki, acaba inekler o ilk sabah anlamışlar mıdır
gökyüzünün farklı olduğunu. Ya da tavuskuşlarından etkilenir
mi inekler. Mavi tren ile kara tren arasındaki farkı bilirler mi.
Yoksa sadece yolculara mı bakarlar uzaklardan gelip uzaklara giden.
Neden anlamadım ben Nihanın gittiğini. Şimdi bu bir film olsa
flashbacklerle geriye gidip olanları hatırlarım, yediririm
seyirciye olayın içinde herşeyi, sıkmaz o zaman belki. Sonra
başımın etini yemez seyreden insanlar, bizi mi kandırıyorsun,
daha ne kadar bekleyeceğiz diye. Ama diyemiyorum ki bu olayı
yukardan seyreden , o "ama bir şey var"daki "bir
şey"e, benim suçum yok- ASPAVA yaptı hepsini onları
bekliyorum diye. Oysa Vladimirle Estrogon beklese burda benim yerime,"Ooo, ne kadar güzel bir şey" denir di mi. İşte bu kadar sahte hayat.
O kadar bekle hayatta her şeyi. Ondan sonra seni, bekleyen
insanların arasına yerleştirsinler öldükten sonra da. Hep
bekle. Ama alışama bir türlü beklemeye. Hep aynı şeyler çalsın
beklerken. Her gün aynı şey. Funk olsun o da, Uptown Funk, Play
that funky music, funkytown gibi içinde funk geçen ne kadar şarkı
varsa çalsın sanki eğleniyormuşuz gibi beklerken . Sonra sıra
tam bana gelince kapansın her şey ışıklar, müzik ne varsa
başka. Tekrar başa dönelim dünyaya , beklemeye alışmamamız
gereken yere. Ondan sonra, sonrası yok işte - sıkıldım ben.
Yorumlar
Yorum Gönder