Bilinmeyen Bir Şey- Bölüm 11

 


GÜNÜMÜZ


    Uff, sıkıldım ben. Benim cehennemim bu olacak heralde. Öldükten sonra bana seçenek sunacaklarını sanmıyorum hiç. Tanırlarsa beni. Belki de firavunlar sırf o yüzden mumyalanıyordu. Tanınmamak için. Ben de o kadar mısırlının vebalini üstümde taşısam tanınmak istemem doğrusu. Sırf o piramitler yeter, katmerli günah için. Uzaylılar bile olsa işin ucunda, vardır kesinlikle bir pislik. Yoksa niye sarmalansın adamı o kadar, çölün sıcağında. Tek de gömülmüyor zaten adam. Yanında en az 50 kişi oluyordur. Karıştırırlar da onlardan birini alırlar diye belki.

   Neyse, mutlu yer yok benim için, cehennemde de cennetde de sıkılırım gibime geliyor. Cennet malum - zaten kara sakallı tiplerden başka kimse olmayacak orda anladığım kadarıyla. Ama benim cehennemim de kesin sıkıcılık üzerine olur. O vaad edilen efsanelerin hiçbiriyle karşılaşmam ben orda. He gün Godot'u beklerim belki, elimde çiçeklerle ama. Alerjim olduğunun farkındalardır heralde,  o kadar büyük bir güç olduğuna göre. Orda çiçek olmazsa dengesizlik olur güçte. Sonra kapında sırılsıklam diye çalmaya başlar arkadan müzik. Espri anlayışı da o kadardır diye düşünüyorum. Sonra tam vazgeçmeye yakın, artık gece yarısına doğru godot telefon eder ertesi güne kaldığını söyler işin, bu süreç de böyle devam eder. Evet, eğer bu kadar kapasiteli bir sistem varsa ben herkese özel bir işkence olacağını düşünüyorum. Yani bana yapacakları işkenceyle, Napolyonla aynı olmaz heralde. Ona Enver Paşa ve Hitlerle beraber dondurucu soğuk cezası verebilirler belki. Ama bir eskimo yemez gibi geliyor. Neyse kafa yormamak lazım semavi şeylere, sonuçta her şey aynı yere çıkıyor. Carpe diem, cehennemde olsan bile. Orda da günü yaşayan insanlar daha mutluymuş diye duydum. Israrla dünü ve yarını yaşatmak isteyen insanlara karşı aynı şeyi savunuyorum ben hep. Bana ne yarından diye. 

   Yine sıkıldım ben , beklemeyi sevmiyorum, ne zaman gelecek bu ASPAVA elemanları. Keşke daha önce anlasaydım. Gerçi yapabileceğim bir şey yoktu. En fazla bir gün erkene çekebilirdim olanları. İyi mi olurdu bilmiyorum ama. 15 gün sonra dediler telefonda. Bu 15 gün içinde çok büyük şeyler olacak dediler. İnanmamayı seçtim en başta, sonuçta o ana kadar sadece havanın soğuması vardı bildiğim. Bir de sabahları olan kırmızı gökyüzü. Bilemezdim ki. İnek olsam onu da anlayamazdım ki, acaba inekler o ilk sabah anlamışlar mıdır gökyüzünün farklı olduğunu. Ya da tavuskuşlarından etkilenir mi inekler. Mavi tren ile kara tren arasındaki farkı bilirler mi. Yoksa sadece yolculara mı bakarlar uzaklardan gelip uzaklara giden. 

   Neden anlamadım ben Nihanın gittiğini. Şimdi bu bir film olsa flashbacklerle geriye gidip olanları hatırlarım, yediririm seyirciye olayın içinde herşeyi, sıkmaz o zaman belki. Sonra başımın etini yemez seyreden insanlar, bizi mi kandırıyorsun, daha ne kadar bekleyeceğiz diye. Ama diyemiyorum ki bu olayı yukardan seyreden , o "ama bir şey var"daki "bir şey"e, benim suçum yok- ASPAVA yaptı hepsini onları bekliyorum diye. Oysa Vladimirle Estrogon beklese burda benim yerime,"Ooo, ne kadar güzel bir şey" denir di mi. İşte bu kadar sahte hayat. O kadar bekle hayatta her şeyi. Ondan sonra seni, bekleyen insanların arasına yerleştirsinler öldükten sonra da. Hep bekle. Ama alışama bir türlü beklemeye. Hep aynı şeyler çalsın beklerken. Her gün aynı şey. Funk olsun o da, Uptown Funk, Play that funky music, funkytown gibi içinde funk geçen ne kadar şarkı varsa çalsın sanki eğleniyormuşuz gibi beklerken . Sonra sıra tam bana gelince kapansın her şey ışıklar, müzik ne varsa başka. Tekrar başa dönelim dünyaya , beklemeye alışmamamız gereken yere. Ondan sonra, sonrası yok işte - sıkıldım ben.

Yorumlar